Yaşadığımız
hayat, bir kalem ve bir kağıt yalnız silgimiz yok.Yaptıklarımız
silinmeksizin bizim hanemize işleniyor.Yaptığımız hareketleri de yazıyoruz,
toplumun bize verdiği cevabı da, belki de yanlış yapıyoruz bir kalemle hitap
ederken kirli toplumumuza.Ama kağıdımızı atamıyoruz işte kalemimizi kırıyoruz
iki parça olsun ve başka biri de yazsın diye gördüklerini.Suç işlemeye eğilimli
olarak doğmuyoruz ama kağıdımıza kaydettiğimiz, gördüklerimizin hangisi
mantıklı geliyorsa onu yapmaya başlıyoruz.Sonra işte suçumuz
konuşmaya başlıyor.Her insan ''tabulerasa'' yani boş levhadır diyen John
Luck; Kişiye başlı esaret yoktur.Boş levhadır insan.Toplum da etki ettikçe o
levha dolar diyerek kağıdımızdaki suçların aslında bizim suçumuz olmadığını
suçlunun toplum olduğunu en güzel şekilde anlatmıştır.Peki ya levhası
dolmayanlar? onların kağıdı boştur.Çünkü yazacak kalemleri yoktur da ondan suçu
işlediklerinde kendilerini haklı bulurlar.Neden, çünkü düşünemez suçun ne
olduğunu bilemezler.Suç sonradan öğrenilir ve hayatlarının en büyük
darbesini burda yerler.Fakat suçun sonradan öğrenildiğini ve özendirildiğini
bilmez.Albert Bandura bu konu hakkında ''İnsan çevresini gözleyerek öğrenir.''
Yani su konduğu kabın şeklini alır misali çevresi; dahiler-zekiler ile
dolu zengin birinden suç işlemesi beklenmez ama kötü toplumlarda insanlar
suçsuz olsalar bile giyim tarzları bile hayatını göremeyenler tarafından
beğenilmez bu da o tertemiz insanları suça iter.Toplumun zorladığı geçimsizlik
insanı suça iter.İnsanın ölümden sonra en büyük korkusu dışlanma
korkusudur.İşte dışlanmamak için yapar o suçu ve daha sonra ölümüne kadar belki
de güneş yüzü görmeyecektir.Yalnızca toplum sorumludur suçu işleyenin suçu
yoktur demiyorum ama toplum insanı çok fazla etkiliyor.Bir düşünün ki ıssız bir
ada da dünya ya gelseydiniz suç işleme gereksinimi duyarmıydınız? Hayır çünkü
kimseye iyi görünmek zorunda değilsinizdir.Bu da toplumun suçluluğuna bir
vurgudur.
0 Yorumlar