AYASOFYA MESELEMİZ! -köşe - Murat Şah VURAL

AYASOFYA MESELEMİZ! -köşe

 


 " لَتُـفْتَحَنَّ  الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَـلَنِعْمَ  الْأَمِيرُ  أَمِيرُهَا،  وَ لَنِعْمَ الْجَيْشُ  ذَلِكَ  الْجَيْشُ"     

 

“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.” (Hadis-i  Şerif)

 

Burnumuzun ucundaki uhrevî derinliği görmezden gelip de gökyüzünü feth etmek için  anlayacağımızı sanmaktı bu uzun ve mânâsız bekleyişimiz.Belki de Bedir ve Uhud hala devam ediyordu da bunu kavramaya aklımız da ruh gücümüz de yetmiyordu.Aslî nedene baktığımızdaysa birtakım korkmaların, inandığı değerlerin doğru(!) olduğuna inananların ve bu değerlerin sahiplerinin istediği şekilde bir bekleyişti yaptığımız.Kendi devletine ve milletine fayda için hareket ettiğini söyleyenlerin çocuksu cümlelerle yine kendi milletini avutmasıydı belki de.Çivisi çıkmış denilen toplulukların ‘bile’ gözdesi olan ve Fatih’in yâdigari göz bebeğimiz Ayasofya…

İstediğimiz kadar onlara benzemeye çalışalım, onlardan olduğumuzu belirtelim.Yaptığımız çalışmalarda tüm dünya devletlerinin çıkarlarını da öne alalım.Hazırladıkları topluluklara eşbaşkanlık edelim.Hiçbiri fayda etmez.Biz tüm dünyanın gözünde hâlâ Osmanlıyız!

Cemil Meriç’in meşhur cümleleridir: ‘’ Bütün Kuran’ları yaksak, bütün camileri yıksak Batı insanın gözünde Haçlı Seferlerinin yalınkılıç ve tekbir getiren cündileriyiz.Avrupa’nın bir nevi tezadı idik. Yani kıtayı tamamlıyorduk. Şimdi maymunuyuz. Yani hiçbir haysiyeti, hiçbir hikmeti vücudu olmayan ananesiz, haysiyetsiz, sırnaşık gölgesi.Avrupa materyalizmine rağmen Hıristiyandır.Hıristiyanlık Doğu ismi anılır anılmaz şahlanıverir. İşçisi de, Marksisti de, Hıristiyandır hep Avrupalının. Durup dururken hristiyan değildir belki. Ama Hıristiyan bir devletle Müslüman bir devlet arasında bir tercih yapmak gerekince safkan Hıristiyandır.Biz Müslüman olduğundan, Doğulu olduğundan, Türk olduğundan utanan, aczinden tarihinden, dilinden utanan şuursuz bir yığın haline geldik.’’

Açık net bir haykırıştır bu cümleler.Karşısına aldığı Doğu insanına kendi tasvirleriyle ders vermeye çalışır.Batı’nın bizi dürterek söylediği ‘’kendinden ne kadar uzaksan bize o kadar yakınsın’’ cümlesinin uyanışıdır aslında.Peki uyandık mı, uyanır mıyız; tartışılır…

Ayasofya, Fatih’in fethinden sonra bir daha işgal edilmiştir! Bu işgal tıpkı Ulu Hakan’ın yaşadıkları gibi ‘içten’(!) olduğundan öyle bir anda bu işgali püskürtmek kolay olamamıştır.Yani toplumsal hafızada ‘nasıl kazınmak isterse öyle’ yer ettirilmeye çalışılan fakat bu sefer tutmayan bir mayadır.

Bu tutmayan mayanın ön hazırlık dayatmaları ise ‘’Önce ondan daha büyük camîleri doldurun!’’ olmuştur.Hiç beklenmeyen birinden, dünyanın, Avrupa’nın dayatması sonucu belki, bu cümleler duyulması; büyük bir yara olmuştur bu coğrafyada! Öyle bir haykırışla cevap almıştır ki o cevap, gönüllerde yanan fetih aşkının yansımasıdır.Basittir fakat açıklaması anlayana hitap eder.O cevap ise Servet Turgut’un kalemindendir:Kâbe’nin madde ve hacim yönünden küp şeklinde bir taş yığını olduğunu ama mânâ ciheti yönünden yeryüzünün en kıymetli mekânı olmaktan başka, cisimsizlik âlemindeki Beyt-i Mamur’un yeryüzündeki mütealliki de olmak çapında bir kıymet belirttiğini düşünürseniz; Ayasofya ile herhangi bir camî arasında da maddede değil, mânâda nice farklar olduğunu zaten görürsünüz.’’

 

Cümlelerimizin başında îma etmeye çalıştığımız şey göklerde aradığımız şeyin içinde olduğumuzun farkına varmamızdı.Tüm dünyaya iplerin aslında bizim elimizde olduğunu göstermeye başladığımızın kanıtı da olabilirdi.Yani Ayasofya’nın zincirlerinin kırılması demek, anlatılması gereken çok şey demekti ve açıldı!

Danıştay kararından hemen sonra aklıma 15 Mart 2019’daki Yeni Zelanda’da yaşanan camî katliamı ve sonrasında yapılan açıklamalar geldi.

Katliam, tüm Müslümanları tedirgin etmekle başladı ve Facebook sayfasında tam 17 dakika boyunca canlı yayınla seyrettirildi.50 Müslümanın şehit oluşunu canlı izleyelim de mesajı çıkaralım diye miydi, sorusuna cevap ararken katliamdan önce yayınlanan bildiri uyandırıcıydı.Silahın üzerinde yazan isimlere bakıldığındaysa bir teröristten fazlasıydı.Hani Cemil Meriç’in sözlerini hatırlayın.. Haçlı-Hıristiyan birleşmesinin üzerine yazıldığı silah! Ve  tüm Müslümanlara sıkılan o kurşunlar..

Bildirideki tüm cümleler dikkat çekici fakat şu cümle bize de selam çakıyor:’’Boğazın Avrupa yakasına gelirseniz, ölürsünüz.’’ Tabii bir de devamı var.Hani ‘bomboş Türklerin’ önemsiz gördüğü en önemli değerlerimizden biri olan meseleye.. ‘’ Konstantinopolis’e gelir, tüm camî ve minareleri yıkarız.AYASOFYA MİNARELERDEN KURTULACAK ve Konstantinapol hak edildiği gibi tekrar Hıristiyan şehri olacak!’’

E tabii bu saldırıdan bir gün önceki İsrail Başbakanı Netanyahu’nun oğlunun paylaştığı mesaj var:’’Erdoğan’a İstanbul’un gerçekte Konstantin olduğunu hatırlatırım.’Türk işgalinden’ önceki bin yıl boyunca Bizans İmparatorluğu’nun ve Ortadoksların başkenti olduğunu unutmasın.Türkler, Yunanlara, Süryanilere ve Ermenilere soykırım yaptı.Onlar etnik olarak bütün Hristiyanları küçük Asya’dan temizlediler.’’

Çok zor değildi gözlerindeki kini görmek.Aslında hiçbir zaman değildi de bakmayın siz, işimize gelmediğindendi belki de ses çıkarmayışımız.Ekonomi konusu ve UNESCO

hakkındaki görüşlerimiz de bir sonraki yazıda olacak.

Dünya hiçbir zaman oyunu oynayandan gayrısını bize göstermez.Oyunu oynatanı görebilmek için oynanan sahayı yıkmak gerekir.Tıpkı Ayasofya’yı açmak gibi.O zincirleri kırmak bütün Haçlı rüyalarını kabusa çevirmiş, hatta hepsini teker teker ağlatmıştır.Aynı zamanda o saha yıkıldığından içimizden gibi görünüp de bizden olmayanlar da görülmüş hatta bir CHP milletvekili çıkıp şu cümleyi kurmuştur: ‘’Bu ülkede yalnızca Müslümanlar yaşamıyor, biz de yaşıyoruz!’’Peki bu onların Müslüman’mış gibi gözükmelerini bitirmesine vesile olan olay münafıklığı bitiren bir vesile değil de nedir? Belki de AYASOFYA CAMÎ’NDEN dolayı bu hükümetin hiçbir çalışması görülmeyecek sadece bu hizmet görülecek ve anısına 2.Fatih denilecek…

Mübarek olsun…

Bir de şu dünya ülkelerinin mesajları var.Hani önceden önemsediğimiz!

ABD:Türk hükümetinin bu kararı bizi hayal kırıklığına uğrattı.

Rusya:Ayasofya’nın camîye dönüştürülmesi kararı, Türkiye’nin içişleri. Moskova Patrikhanesi Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Hilarion:Tüm dünyadaki Ortadokslar için bir darbe.

Mısır Müftüsü Danışmanı İbrahim Nigm, Ayasofya’nın müze statüsünün değiştirilmesi kararını tehlikeli bir siyasi oyun olarak nitelendirdi.

Ermenistan:Türkiye’nin Ayasofya kararı tehlikeli bir emsal teşkil ediyor.

Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis:Deniz aklımı biraz uzaklara, İstanbul’a götürüyor.Ayasofya’yı düşünüyorum ve acı duyuyorum.

Dünya Kiliseler Konseyi:Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kararından vazgeçmesi ve eski haline yani müzeye çevirmesi için mektup gönderdik.

Fransa Dışişleri Bakanı Le Drian:Söz konusu kararlar, modern ve laik Türkiye’nin en sembolik kararlarından birisini (1934 tarihli bakanlar kurulu kararını) tehlikeye atıyor.Üzüntüyle karşılıyoruz!

 

Buna perdeyi kaldırmak diyoruz! Ve uygarlık tarihinde her zaman var olduğumuzu ve olacağımızı tekrardan belirtiyoruz.

Üstadımızı anmadan bu yazıyı bitirmek olmaz! 55 yıl önce dedi ki :"Gençler! Bugün mü yarın mı bilemem. Fakat Ayasofya açılacak. Türk'ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphesi olanlar Ayasofya'nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilir. Ayasofya açılacak. Hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün manalar zincire vurulmuş, kan revan içinde masumlar gibi ağlaya ağlaya üstünü başını yırta yırta onun açılan kapılarından dışarıya vuracak’’

Bu cümleleri tahlil edenler anlayacaktır ki aklı olanlar için öylesine dersler çıkarılacak şeyler vardır ki bunlar öncesinden onlara haber verilir.

Kalın sağlıcakla…

Tabii merak edenlerimiz için bir de AYASOFYA CAMÎ’NİN resmî tarihine bakabiliriz.

Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu'nun İstanbul'da yapmış olduğu en büyük kilise olup aynı yerde üç kez inşa edilmiştir. İlk yapıldığında Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olarak adlandırılmış, 5'inci yüzyıldan İstanbul'un fethine kadar Hagia Sophia (Kutsal Bilgelik) olarak isimlendirilmiştir. İmparator Konstantios tarafından 360 yılında yaptırılan Megale Ekklesia ve İmparator II. Theodosis'in 415 yılında yeniden inşa ettirdiği kilise halk ayaklanmalarında yıkılmıştır. Günümüz Ayasofya'sı, İmparator Justinianos tarafından dönemin iki önemli mimarı Tralles'li (Aydın) Anthemios ve Miletos'lu (Balat) İsidoros'a yaptırılmıştır.

16'ncı ve 17'nci yüzyıllarda, Ayasofya'nın içine mihraplar, minber, müezzin mahfilleri, vaaz kürsüsü ve maksureler eklenmiştir.Yapının dışına farklı dönemlerde yaptırılan minareler, medrese, sıbyan mektebi, muvakkithane, şadırvan, sebiller, güneş saatleri, mütevelli heyeti odası ile Ayasofya, Osmanlı Dönemi'nde kompleks bir yapıya dönüştürülmüştür.916 yıl kilise olarak ibadete açık olan yapı, Fatih Sultan Mehmed'in 1453'te İstanbul'u fethetmesiyle camiye çevrilmiştir. 29 Mayıs 1453'te, Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u aldığında, Ayasofya yaralı Bizans askerlerinin, kadın ve çocukların sığınma yeriydi.İstanbul'un Osmanlı Devleti'nin eline geçmesinden sonraki birkaç gün boyunca Ortodoks Kilisesi mensupları Ayasofya'da ibadete devam etti.1 Haziran 1453'te İstanbul'daki ilk Cuma namazını burada kılan Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya'nın Osmanlı yönetimi altında cami olarak hizmet vereceğini duyurdu. Mihrap ve minber yapıldı, çan ve Haç kaldırıldı. Mozaiklerin üstü kapatıldı.1481'de ilk minaresi inşa edildi. Fatih Sultan Mehmet'ten sonra tahta geçen Sultan İkinci Bayezid zamanında bir minare daha dikildi.1509'daki büyük İstanbul depreminde ilk yapılan minare yıkıldı, yerine tuğladan bir minare yapıldıDiğer iki minare de Sultan İkinci Selim zamanında, Mimar Sinan tarafından yenileme çalışmaları sırasında inşa edildi. Bu sebeple Ayasofya'nın farklı zamanlarda yapılan 4 minaresi birbirinden farklı.İkinci Selim'in türbesi Ayasofya içindeki ilk padişah türbesi oldu. Ayasofya'da, içinde padişahların, eşlerinin ve şehzadelerin de yer aldığı 43 farklı türbe bulunuyor.Bunların arasında Sultan Üçüncü Murat, Sultan Üçüncü Mehmet, Safiye Sultan ve Nurbanu Sultan da var.Sultan Ahmet 1616'da Sultan Ahmet Cami'ni inşa ettirene kadar Osmanlı Devleti'nin en büyük ve en önemli camisiydi.1739'da camiye medrese, kütüphane ve aşevi de eklendi. 1847-1849 arasında yenilenme çalışmaları sırasında kapalı kalan Ayasofya, cami olarak son kez 1849'da açıldı.2020’den önce tabii !! J

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar