Osmanlı Devleti’nde Ermeniler, ayrıcalıklı milletlerden biriydi. Onlar, ‘’Millet-i Sadıka’’ydılar. Yönetimde dahi yüksek görevlerde bulunmuşlardır. Fakat bu ayrıcalıklı duruş, Avrupalı devletlerin de dikkatini çekmiş ve İngiltere, Rusya ve Fransa’nın sömürge politikaları doğrultusunda Ermeniler kışkırtılmıştır. Zaten bu devletler daha önce Ayastefenos Antlaşması ile Ermenileri kendi yanlarına çekmeyi başarmışlardı.
Ve ilk kez Ermeni Sorunu 1878’deki Berlin Konferans’ında karşımıza çıkmıştır.
1. Dünya Savaşı öncesi isyan eden Ermeniler, 1.Dünya Savaşı’nda da ‘’Büyük Ermenistan’’ hayalini gerçekleştirmek için harekete geçmişlerdir. Bu doğrultuda; 1915 yılında, seferberlik ilan edildiğinde askerden kaçmışlar, Rus askerlerine yardımcı olmak için Rus birliklerine katılmışlar ve dağlara çıkarak çeşitli Türk Köylerine baskınlar düzenlemişlerdir. Sivas, Erzurum, Bitlis, Diyarbakır, Van gibi şehirlerde Ermenilerin büyük katliamlarını görmekteyiz. Osmanlı Devleti ise, bu olanlara karşılık, yani Ermenilerin büyük bir bölümünün Rus ordusuna katılması, bir bölümünün de silahlı çeteler kurarak Osmanlı Ordusuna karşı savaşması ve bölgedeki Müslüman halkı katletmesi vesilesiyle Ermenileri, savaş bölgesi dışına çıkarma ve zorunlu olarak göç ettirme kararı aldı.
Rusya’nın amacı Ermenileri kullanarak Doğu Anadolu’yu ele geçirmekti.
Osmanlı Devleti’nin Çanakkale cephesinde ölüm kalım savaşı verdiği sırada
Ermeniler, topyekûn isyan için çalışmalarını hızlandırdılar. Ermeni
örgütlerinin resmî gazetesi olan Ararat, Ermenilere yapacakları eylemleri
açıklayan aşağıdaki beyannameyi yayımladı (Ağustos 1914).
Yayımlanan beyannameyi hemen uygulamaya koyan Ermeniler Türk halkına en
büyük zararı I. Dünya Savaşı yıllarında verdiler. Rus ordusu ile birlikte
hareket eden Ermeniler Doğu ve Güneydoğu’da birçok yerde isyanlar çıkardılar.
Şubat 1915’te Van’da olaylar başlattılar. Rus orduları buradaki Ermenilerin
yardımı ile ilerleyerek Van’ı işgal etti ve buraya Ermeni vali atadı. Muş ve
Bitlis’te de aynı durum yaşandı. Komiteciler ve kilisenin ortaklaşa başlattığı
katliamları, Akdamar Ruhban Okulu yönetiyordu.
Ermenilerin Anadolu’daki faaliyetlerinin en açık şekilde görüldüğü yer Van
oldu. Dönemin Osmanlı valisi Cevdet Bey, Türkleri Ermeni katliamından
kurtarabilmek için Dahiliye Nezareti’nin bilgisi dahilinde göç yaptırdı.
Türkler her şeylerini bırakarak Tatvan, Bitlis, Diyarbakır ve Urfa’ya doğru
göçe başladılar. Göç eden Türkler, yollarda Ermeni çeteleri tarafından
katledildiler. Yine Van’ın Zeve köyünün bütün halkı, kadın çocuk ayrımı
yapılmaksızın Ermeniler tarafından öldürüldüler. Çeşitli nedenlerle göç
edemeyenlerin de büyük bölümü Ermenilerce öldürülürken özellikle kadınlar çok
kötü muameleye maruz kaldılar.
Bütün bunlar olurken Ermenileri sadece Rusya değil İngiltere ve Fransa da
destekledi. Bu devletler, Rusya’nın güdümünde bir Ermeni devleti kurulmasını
seyretmektense kendilerinin yardımı ile bağımsız bir Ermeni devletinin
kurulmasını çıkarlarına uygun buluyorlardı.Ayrıca Osmanlı Devleti’nin cephe
gerisinde yıpratılarak içten yıkılmasını sağlamak için de Ermeni isyanlarını
desteklediler.
Osmanlı Devleti Ermeni komitelerinin desteği ile isyanların büyüdüğünü
görünce birtakım önlemler almaya başladı. Osmanlı Dahiliye Nezareti 24 Nisan
1915 tarihinde Ermeni komite merkezlerinin kapatılması, belgelerine el
konulması ve komite elebaşılarının tutuklanmasını bir genelge yayımlayarak
ilgili merkezlere bildirdi. Sözü edilen genelge günümüz Türkçesi ile aşağıdaki
gibidir:
“Hınçak,
Taşnak ve benzeri komitelerin gerek başkentte ve gerek diğer illerde bulunan
şubelerinin derhal kapatılmaları, belgelerine, kesinlikle kaybolmayacak bir
biçimde, el konulması, komitelerin başkan ve ileri gelenlerinden hükûmetçe
tanınan fanatik kişilerle, önemli ve zararlı Ermenilerin hemen tutuklanması
bulundukları yerlere devam ve oturmalarında sakınca görülenlerin uygun
görülecek yerlerde toplattırılarak kaçmalarına fırsat verilmemesi, gerekli
görülecek yerlerde silah aramasına başlanılması ve gerekenlerin derhal
Divanıharb’e verilmesi hükûmetçe kararlaştırılmış olduğundan; bu konuda sivil
memurlarla işbirliğinde bulunulması ve onlar tarafından istenilecek her türlü
yardımın hemen yerine getirilmesi önemle rica olunur.”
Bu genelge üzerine İstanbul’da Hınçak ve Taşnak Ermeni komitelerinin
elebaşılığını yapan 2345 kişi tutuklandı. Ermenilerin “soykırım yıl dönümü”
diye andıkları ve her yıl Amerika Birleşik Devletleri’nin meclislerine
getirilen “24 Nisan” günü meselesi, bu genelgenin yayınlandığı günü işaret
eder.
Alınan bu önlemler de sonuç vermeyince 27 Mayıs 1915 tarihinde Tehcir
Kanunu çıkarıldı.
27 Mayıs 1915 tarihinde çıkarılan Tehcir Kanunu’na göre de bazı Ermeniler, zorunlu göçe tâbi tutuldu(Toplam, 987 bin 569 Ermeni’den yalnızca 413 bin 67 si). Fakat yalnızca savaş bölgelerinde yani günümüz, Anadolu bölgelerindeki Ermenilerin göçe tâbi tutulduğunu da unutmayalım. Yani, günümüz ve önceki Ermeni lobilerinin yaklaşık 2 milyon Ermeni’nin katledildiğini savunuşu da rakamlara bakılarak yalanlanılmış bulunmaktadır.
Ve Osmanlı Devleti, göç ettirilecek olan Ermeniler için de asker göndermiş; yani güvenliklerini sağlamıştır. Fakat göç sırasında, salgın hastalıklar ve eşkıya saldırıları nedeniyle hayatını kaybeden Ermeniler de olmuştur. Yine Ermeni lobileri tarafından önümüze çıkarılan ‘’Ermeni Soykırımı’’ iddiası, kendi topraklarını ve insanlarını korumak isteyen her devletin alabileceği bu önleme verilen isimdir.
Osmanlı arşiv belgelerine göre, Haziran 1915 ile Şubat 1916 tarihleri arasında 428.000 Ermeni zorunlu göçe tâbi tutulmuştur. Kafileler halinde başta Suriye olmak üzere, Osmanlı Devleti’nin Güney eyaletlerindeki topraklarına ulaşan Ermenilerin sayısı, yaklaşık 382.000’ dir. Bu verilere göre; savaş ortamının o zor günlerinde çeşitli nedenlerden dolayı yaklaşık 46.000 kişi hayatını kaybetmiştir.
İtilaf Devletleri’ne karşı sözünü layıkıyla yerine getiren Ermenilere ödül olarak, 1.Dünya Savaşı sonrası imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 24. Maddesi ile 6 ilde Ermeni Devleti kurmak istenmiştir. Ve baskın gücün siyasi otoritesini zayıflatmak, Doğu Anadolu’da Ermenileri tekrar görmek isteyişleri, Lozan’a kadar sürüklense de Lozan’da Türk-Ermeni ilişkileri devletimiz tarafından belirlenmiş taviz verilmeyecek konulardan birisiydi!
Gümrü Antlaşması ise, TBMM’nin uluslararası alandaki ilk askeri ve siyasi başarısı olup, Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti arasında imzalanmıştır.Misak-ı Milli’nin korunması ana hedefti ve gerçekleşti.Ve Doğu Cephesi’ndeki savaşlar büyük ölçüde sona erdi. TBMM’yi ve Misak-ı Milli’yi tanıyan ilk devlet Ermenistan oldu. Ermenilerden alınan silah ve Doğu Cephesi’ndeki askerlerin bir kısmı Batı Cephesi’ne gönderildi.
Fakat günümüze baktığımızda, çok yakın henüz 1970’ten itibaren Türk diplomatlarına yönelik başlayan suikastler, Ermeni Terör Örgütü ASALA tarafından 1980’e dek sürdü. Ve hala kökü kazınmamış olan PKK Terör Örgütü’nün temelleriyle aynı olduğunu bildiğimiz bu yapılaşma, içimizde nice kan dökerek, sonuna ‘’istan’’ eki getirerek bu paçavravî hareketlere devam etmektedir!
KAYNAKÇA:
- 21YYTE, TEHCİR VE GERÇEKLER
-WIKIPEDİA, 1915 OLAYLARI ve MİLLETİ SADIKA
0 Yorumlar