(SAĞ)
İnsanoğlunun kendisini yeryüzüne mamur kılma çabasının en önemli ayağını sorgulamak, onunla ne zaman hemhâl olmak çizgilerine girsek; karşımıza altı çizili bir soru çıkar: Kimden ve nasıl sorgu?
Asırlardır, (özellikle) ahîlik geleneğinin başını çektiği birtakım hayran olunası faaliyetlerin biçme dönemi beklenmektedir. Bu ekin almak kültürü ne yazık ki toplumun bazı kesimlerinde yanlış anlaşılmış, bazense en verimli topraklar ekinsiz bırakılmıştır. Bu ekin alamama, ekinsiz kalma sirkülasyonunun başını da ne yaptığından habersiz, çoğu hareketsiz, birtakım ‘yozlaşmış paçoz’ kafalar çekmektedir.
Ne demektir yozlaşmış ? Açıklayalım: ’ Doğarken sahip olduğu’ kültüre uygun hareket etmeyen, onunla hemhâl olabilmek hududuna bile giremeyecek hareketler sergileyen; en sonunda da doğduğu düşünce yapısına diğer insanları da nefret ettirecek kafa türü. (bkz. Fetö)
Peki, ne demektir paçoz? ‘’Kendi çıkarları için her yolu mubah sayan, küstah, beş para etmez, sokak kurnazı, zevzek, müptezel, basmakalıp, palavracı, rüküş, hoyrat, içtensiz, pespaye, nekes, terbiyesiz, ahlaksız, aşağılık, kalleş … ‘’ Biz yine de bu nev vakıf(çı)ların içinde kendisinin ne yaptığını bilmeyen, görevinin yükünü kaldıramayan ya da sapıtanlara bunların içinden kendilerine seçme hakkı tanıyalım.
Aman ha! Sakın bu kalıplardan birini seçmeyeyim demesinler, kalıpsızlık da bir paçozluktur!
..
Türkiye’de iki kavram vardır ki, bu iki kavram 15 Temmuz sürecinden hemen öncesine kadar hemen hemen tüm herkesin ağzında olan, çalışmaları yürütürken kullanılan fakat amaçların bir anda rengini ortaya atması sonucu nefret edilen iki kavram haline getirilmeye çalışılmış, sonucunda da bazı görüşlerce başarılı olmuşlardır.
1.SEVGİ 2. HİZMET
Başta söylemeliydik, çiftçi toprağa münafık olursa, aç kalır!
Sevgi ve hizmet kavramlarının seçilmesindeki amaç, insanları bu toplumun köklerinde var olan ‘’Allah için çalışmak’’ azmini kırmak; onlara ayet ve hadislerle yaklaşıp en sonunda bu yüce kaynaklara da güvensizlik alametini ortaya çıkarabilmektir. Bu amaçlar doğrultusunda 40 yıl kesintisiz çalışan vakıfçılar, en son ülkeyi komple kendi düşüncesine çekmek adına ihanet girişimi yapmıştır.
Peki, özellikle darbe girişiminden sonra ortaya çıkan binlerce vakıf ve topluluk var. Bunlar da insanlarda kırılan güven duygusunu sarmaya çalışıyorlar. Hepimiz buna görebiliyoruz (sarabildiler mi sorusunun cevabını aynaya karşı verebiliriz). İyi de şimdi diğer vakıflar ne yapmaktalar?
Onlar da doğru bildikleri yolda çalışabilmek adına hususî bildikleri bir inanç kültürünü insanlara yaşatmaya çalışıyorlar. Hedef kitleleri neresi? Tabii ki gençlik.
Peki bunlar nasıl çalışıyorlar?
Bilirler ki, ülkemizde her genç zorunlu eğitim olan 4+4+4 sistemine uymaktadır. Bu eğitimin ‘’zorunlu’’ hali, yalnızca okul içerisinde değildir. Nasıl su konduğu kabın şeklini alırsa; öğrenci de öğretmeninin ona verdiği kalıbı alır. Bu da maarifin eksik ya da kalıpçıl yanlarından birisidir. Şöyle ki, öğrenci okula gider, çeşitli faaliyetlerde boy gösterir; başarılı olur ve bir büyüğü tarafından ‘’istersen şöyle şöyle imkanları olan bir vakfımız var, gitmek ister misin?’’ derse, o büyük de hatrı sayılır biriyse bu da zorunluluklar çerçevesine girmektedir. Tabii bu oluşum ‘’talebeler’’ için iş değişir.
..
İnsanlar kendi milletlerine küstüler. İki insan bir araya gelip konuştuğunda değişmez konulardan birisi haline geldiler. Eleştirel anlamda topyekûn bir vazgeçişle, ‘’he onlar mı? Namaz kılmayan vakıfların sonu bellidir. Ben duydum onlar da namaz kılmıyormuş!’’ Bu cümle, ebabil kuşlarının alnında yazan ya-kahhar isminin dünyevi halidir şahsımca. Kahredici büyüklükte bir cümledir. Peki, gerçeklik payı var mı bu cümlenin?
…
Her iyinin içinde mutlak kötülük, her kötünün içinde de mutlak iyilik vardır. Bunun gibi çeşitli vakıflarda da salih niyetle katılan olduğu gibi, kendi çıkarları uğruna hareket edenler de bulunmaktadır. Asıl iş, pirincin içindeki siyah taşları bulmakta değil, beyaz taşları bulmaktadır. Görünen o ki, beyaz taşlar pirinçleri kırmakta; halis niyetleri tıpkı fetö gibi nefretle sömürmeye çalışmaktadır.
Cümlelerimin başında söylemiştim.
Anadolu, bir ekin almak dönemi beklemektedir. Bu ekin alamamak ya da ekinsiz bırakmak gayrî zarardır.
Gençleri değersizliğin değer olduğu topraklara bırakmak yerine, değerlerin ne olduğunu bilmeyen insanların eline bırakmak yerine; doğru adımlarla ekin alalım.
Kiracı olunan bir ömürde, hakların gözetilmesi baş söylem olmalı, dahası helakın başlangıcıdır.
0 Yorumlar