“Rahman arşa istiva etmiştir.” (Taha-5)
Konumuza kaynak olan ayet yukarıdadır, hadisi ise açıklayalım çünkü:
Cariye Hadisi üzerinden başlayan tartışmalara açıklık getirmek boynumuzun borcudur!
Azad edilebilmesi için mümin olup olmadığına bakılan ve Allah resulü tarafından ‘’Eynallah?’’ diye sorulan bir cariye ‘’fis’sema(göktedir)’’ diye cevap verir. Allah resulü yetinmez, bu defa ‘’ben kimim?’’ diye sorar ve cariye ‘’ Sen Allah’ın resulüsün!’’ diye karşılık verince Allah resulü onun hakkında ‘’Müminedir!’’ diye kıymet hükmüne varır.
İbni Teymiyyecilik, dümdüz saf akılla bakıp, ‘’Allah göktedir!’’ yanıtını bizzat ayet ve hadisle tasdik ettiklerini sanarlarken, bu cariye hadisi tek lafızla rivayet olunmamış, Hadis’in bazı varyantlarında Allah resulu cariyeye ‘’Rabbin kim?’’ veya bir başkasında ‘’Allah bir ve ben onun resulüyüm şahitlik eder misin?’’ diye sormuş, cariye de bu sorulara ya ‘’Allah!’’ ya da ‘’Evet!’’ diyerek cevap vermiş, ya da başıyla göğü işaret etmiştir. Buradan varılacak tek sonuç var ki Cariye Hadisi, mana ile rivayet edilmiş bir hadistir. Üstelik ‘’göktedir!’’ cevabını veren Allah resulü değil, cariyedir! Ve Allah resulü, bu cariyenin teferruatlı iman ve itikadını sınav etmek için değil, hakkındaki fıkhi bir uygulama için kaba hatlarıyla Müslüman olup olmadığını ölçmek namına sorular sormuştur.
Gözle göremediğimiz, hissedemediğimiz ama varlığına ve birliğine koşulsuz teslimiyetle iman ettiğimiz ALLAH (c.c) ise mesele; önce teslimiyet hudutlarımızı bir daha kontrol etmeliyiz…
Mesela hücrelere olan yaklaşım nedir? Çıplak gözle görülemeyen, laboratuvar ortamına girildiğinde ise koşul ve şart değiştiğinden görülebilme ihtimali olan şeydir.
Veyahut oturduğumuz yerin çatısına bakabilmek için neye ihtiyaç vardır? Kalkmamız; harekete geçmemiz, dışarıya çıkmamız ve çatıya bakmamız gerekmektedir.
Görüldüğü gibi OTURDUĞUMUZ YERDEN yapabileceklerimiz daha maddede elendi.
Peki, mevzuu ALLAH OLDUĞUNDA ne yapacağız?
OTURDUĞUMUZ YERDEN, ‘’ ALLAH TAVANDADIR!’’ (haşa) MI DİYECEĞİZ?
Kur’anı, kuru akılla idrak etmeye çalışmak mesleği, Osmanlı’nın kurulma evresi olan Hicri 8. Asırda İbni Teymiyye eliyle sistemize edilir. Ama bu devirde verilen cevaplarla susturulur. Osmanlı’nın yıkılmaya doğru gittiği H. 13. Asırda ise İbni Teymiyye’yi referans alan Muhammed bin Abdulvahap’a ulaşır. Onunla Arap yarımadasında devletleşir(Suud) ve Vahhabilik husule gelir. Bir asır sonra tescilli masonlar Cemalettin Afganî ve Muhammed Abduh’a uğrar. Orada dinde reform şeklinde palazlanır, böylece İslam’ı artık yıkılmaya yüz tutmuş bir yapı olarak görmek, bunun için de onu birtakım payandalarla doğrultmak, ona dışından bazı inşa eklentileri yıkmak suretiyle çıkarmak gibi hezeyan şekillerine bürünür ve bütün bu şenaatlere tevessül edilirken daima İbn Teymiyye referansı kullanılır!
‘’Taha Suresi 5.Ayeti kerimesi, Kelam ilminde çokça tartışmalara yol açmış ve birçok kimsenin ayaklarının kaymasına sebep olmuştur. “İstiva” kavramına “oturmak” anlamını verenlerin başında Selefî olmak iddiasındaki İbn Teymiyye gelir. Ona göre Arş, bizim için tavan gibidir, Allah için koltuk gibidir, yani bizim üstümüzdedir, Allah’ın altındadır. Zamandan ve mekândan münezzeh olan Allah için bu ifadelerin kullanılmasında, tecsime (cisimleştirme) düşme tehlikesinin olduğunu ifade etmeye bilmem gerek var mıdır?
Allah’ın Arşı istiva etmesi İbn Teymiyye’ye göre, Arşın “üzerinde” bulunması anlamında olduğuna göre burada İmam-ı Azam’ın dile getirdiği şu sual akıllara gelmektedir:
-Allahu Teâlâ’nın varlığı ezelî olduğuna göre, Arş’ı yaratmadan önce Allahu Teâlâ nerede idi?
Bu hayati soruya İbn Teymiyye’nin verdiği cevap, Arş’ın da “kadîm” olduğu şeklindedir! Bu ise -haşa- Allah’ın “vacibu’l-vücud” (varlığı zorunlu) sıfatını “Arş” ile paylaştığı manasına gelmektedir ve bu durum bizzat Allah’ın “ilahlık” sıfatını yerle yeksan edici bir hezimettir…
İstiva ve İbn Teymiyye hususu, müteşabih ayetlerde ölçüyü kaçırmanın, itikat zeminine dinamit yerleştirmek olduğunu gösteren misallerden sadece biridir.
Bu hususta Ehli Sünnet’in ölçüsüne örneklik teşkil etmesi adına, İmam Malik’in tarifini verelim:
“İstiva malumdur, keyfiyeti meçhuldür. Bundan soru sormak bid’at ve buna iman vaciptir…”
İstivanın keyfiyetini bildirmekten beri durarak, aslında; sorgusuz sualsiz iman etmenin keyfiyetini ortaya koymuştur. Zaten imamlarımız genellikle “istiva”nın ne olduğunu değil de, ne olmadığını ifade etmişlerdir. Çünkü haddi ve hududu aşmanın neticelerinden, her daim Allah’a sığınmışlardır.
İbni Teymiyye, El Akidetu’l Vasitiyye adlı eserinde itikat risalesinde ölçülerini Kuran’a, sahih Hadislere ve Selef’in anlayışına dayandırdığını iddia eder. Hatta iddiası, ‘’ Kaçtır söylüyorum: Benim dediklerime aykırı Selef’ten tek bir nakil getirin, dediklerimden döneceğim. İşte size üç yıl da süre!’’ böyledir. Fakat alimler gereken cevabı vermişler ve iyice değişir, Kuran’ı asla tevile başvurmadan, tecsim ve teşbihe de düşmeden anlamak gerektiğini savunur. Bunu savunurken Sahabi, Tabiin ve Tebe-İ Tabiin zümrelerini referans alır. Bunu da en meşhur ‘’ istiva ayeti’’ üzerinden mahyalaştırır. Der : ‘’ İstiva, keyfiyetsiz bir şekilde Allah’ın bir sıfatıdır, kişi buna iman eder ve bunun bilgisini sorgulamadan Allah’a havale eder.’’
Burada dursa belki Selef-i Salihin’in tamamen vecde ve istiğrak duygusuna mülhem teslimiyet tavrına bürünmüş olur ama durmaz, kendiyle ‘’istiva’’ kelimesinin teviline girişip çelişir. Mesela Allah Resulü’nün bineğinin sırtına oturduklarından haber veren hadiste ‘’bineğe oturmanın’’ ‘’istiva’’ kelimesiyle karşılandığını işaretler. Böylece istiva eden şeyin istiva edilen şeyden yüksekte olması gerektiği sonucunu, hem de teville elde eder, elde ettiği bu sonuçla da Allah’ı arşın üzerinde olmakla kayıtlar!
Bir diğer husus, ki İbni Teymiyye bunu iftira ve Selef alimlerinin yolundan ayrılmak ithamı olarak görür: ‘’ İbni Teymiyye’ye göre Allah’a fiili-maddi bir şekilde parmakla işaret edilemez!’’
Bu cümleyi duyan İbni Teymiyye irkilir ve, ‘’ Bu söz asla bana ait değildir, aksine ben, ancak nefy erbabı bidatçilere söylenebilecek bu sözü kınamışımdır. Allah’a işaret edilemeyeceğini söylemek bidattir.’’
Sonra İmam Razi’ye yaptığı reddiyede Allah’ın bir cisim olup olmaması meselesini aynı sistemle irdeler ve büyük bir akıl tutulmasıyla şöyle der: ‘’ İyi bilinir ki, Kuran’da sünnette ve icmada bütün cisimlerin yaratılmış olduğuna ya da Allah’ın cisim olmadığına dair bir ifade yoktur. Müslümanların imamlarından hiçbiri böyle bir şey söylememiştir. Öyleyse ben de ‘Allah cisim değildir!’ demezsem bu beni dinden çıkarmaz!’’
İbni Teymiyye ayrıca Şia’nın pis çehresini tarif ettiği ‘’Minhacu’s Sünne’’ isimli eserinde Hz.Ali’ye nakısalık atfetmeye kalkar!
İbni Teymiyye Şerh’ul Akideti’l Esfehaniyye isimli eserinde, Osman ed- Darımî’nin ‘’Nakdu ala Bişri’l Merisî’’ adlı eserinde geçen şu sözü aynen alarak kullanır: ‘’ Allah dilerse, bir sivrisineğin sırtına yerleşir de sivrisinek Onun kudreti ve rububiyetinin lütfû ile O’nu yüklenip kaldırır, böyleyken (sineğin sırtından geniş olan) Allah arşın üzerine nasıl yerleşmez?’’
YAZIK Kİ, ÇAĞIMIZIN EN BÜYÜK VE ÇARESİZ HASTALIĞI AKILLA HER ŞEYİ AÇIKLAMAK HASTALIĞINA YAKALANIP ORTAYA İBNİ TEYMİYYE’Yİ SAVUNARAK ÇIKANLARA…!
Kaynak: Büyük Doğu Seriyye !
0 Yorumlar