Gözlerimizle göremediğimiz fakat
hissedebildiğimiz şey nedir diye sorulduğunda, manevi bir güçten bahsedilirdi
eskiden.Yani çok da eski sayılmaz tabii.Hâlâ teknolojik unsurlarla arasında bir
fark olanlar aynılarından bahsediyor.Fakat teknolojiyle ‘mecburi’ olarak
yakınlaşanlar bu sorunun cevabına ‘sanal gerçeklik gözlüğü’ diyor.Tabii
maneviyattan sonra …
Fark
ettiyseniz eski kavramı bile çok uzakta değil artık.Yani her beş-on yılda bir
‘eskiyen’ ya da ‘eskitilen’ bir şey haline geldi.Tıpkı yaşantılarımız gibi, o
da hızlandı. Nasıl mı? İşte böyle..
Marshall McLuhan 60’lı yıllarda dünya
için ‘’küresel bir köy’’ dedi.Ona o zaman inanan olamazdı.Çünkü bahsettiği şey
bir imkansızdan öteydi.Yani dediğine göre, buradan bir kişi saniyeler
içerisinde Çin’deki birini arayabilecek, onunla görüşebilecek hatta işlerini
bile halledebilecekti.İnternetin ve ‘teknolojik herhangi bir unsurun’
olmadığını, olsa da çok az bilindiğini düşünün.Gerçekten bir saçmalıktan ibaret
gibi geliyor!
‘’Küresel
bir köyde yaşıyoruz ve sayımız durmadan artıyor.Aslında insanlar gazete
okumuyorlar. Her sabah sıcak bir banyoya dalar gibi onların içine dalıyorlar.
Büyük olmanın en hoş yanlarından biri küçük düşünme lüksüne sahip olmaktır.
Araç mesajdır. Teknolojiler yalnızca insanların kullandığı icatlar değildir, ‘insanları
yeniden icat eden’ araçlardır. Anadil propagandadır. Ortam mesajdır” diyen
McLuhan, iletişim teknolojisinin asıl niyet ve hedefinin altını kalın bir
çizgiyle çizmiştir.
Aynı zamanda
kitaplar konusunda da çağın gerisinde kaldıklarını, insanların artık kitap
okumayacaklarını belirtmiştir!
Aynı marka
kıyafetler giyiliyor(aynı tarz), aynı oluşumla etkinlikler yapılıyor, aynı
ürünler yiyiliyor veya içiliyor.Bu teoremler gerçekten de 1960’lı yıllarda bir
köyde yapılabilirdi, yapılıyordu da.Fakat bu köy biraz daha büyüdü
şimdilerde.Yani, dünya kadar büyüdü.İçerisindekiler daha fazlalaştı ama onlara
ulaşmak kolaylaştı.Çok kısa sürede gerçekleşti her şey.Çok HIZLI!
Bu hıza
yetişemeyenler buna açık bir set gibi durmaya çalıştı.Hani şu herkesin elinden
telefonları toplayanları düşünün.Sanıyorlar ki eskiye dönülecek. Acı bir
gerçektir fakat BU ÇAĞA AYAK UYDURMAK ZORUNDAYIZ!
‘’Ben bu dijital çağa ayak uydurmuyorum
kardeşim!’’ diyorsanız işte tam da burada Corona, dijital çağa topyekün geçiş
için ateşi fitilleyen ve insanları ‘zorunda bırakan’ sebep olarak karşımıza
çıkıyor.Hani şu eğitim, sağlık, kitle iletişim araçlarından bahsediyorum.Hatta
şuan bu yazıyı okuduğunuz cihazdan.Aslında onlara kapıldık, zorunda kaldık
yani.Tüm dünya oradaydı çünkü…
Küçük çocukların ellerinden telefon, tablet ya da bilgisayarlarını alan
bir toplum-duk.Bugün biz götürüyoruz ellerine.İşte ABD bunu yıllardır
yapıyor.Diyor ki, ‘’Oğlum bir yazılım öğrensin ve devletine faydalı
olsun’’ çünkü biliyor ki artık savaşlar
topla, tüfekle yapılmıyor.Her şey teknolojnin elinin altına geçti.
Dijital oldu her şey, bu mecrada dönüyor
yani.Cihad kavramının meydanı değişti.Yeni meydan burası…
Fakat artık dijital çağ yalnız akıllı telefonlar, bilgisayarlar
ya da sosyal medya alemi olmayacak.Yani yeni sokaklar oluşacak evlerimizde şu
eskiden çıkmadığımız günün olmadığı, çamurdan evlerimizin, tahtadan
arabalarımız olduğu sokak değil ama biraz boyut değiştirdi.Şimdi
ne oldu biliyor musunuz?
Sanal gerçeklik gözlüğü(VR) ile yeni sokak ev
oldu.Hatta tüm dünya ev oldu.Peki ne ki bu VR?
Sanal gerçeklik
gözlüğü , günümüzde yaygın olan LED , LCD , Plazma gibi teknolojiler ile
üretilmiş telefon , bilgisayar ve diğer birçok aygıtın ekran görüntüsünü daha
gerçekçi göstermek , göz yanılmaları ( hileleri ) sayesinde görüntüyü daha
gerçekçi olarak algılatmak için tasarlanmış teknolojik gözlüklerdir. Teknik
olarak sanal gerçeklik terimi bireylerin orada olma hissini yaşadığı bilgisayar
kaynaklı 3 boyutlu ortamlar için kullanılıyor. Kullanıcılar, çeşitli çevre
birimleri (kasklı ekran vb.) aracılığıyla sanal ortamlara dahil oluyor. O
ortama girdiği andan itibaren kullanıcının gerçeklik ile bağlantısı kopuyor ve
tamamen sanal gerçekliğin yaratıldığı ortamda olma hissini yaşıyor.
Yani bu VR gözlük ile yeni bir aleme gireceğiz.Hem de
hissederek, yaşayarak..
E tabii, bunun bir de oyun olmayan versiyonu
olmalı tabii.Sürekli oyun oynayacak değiliz evimizde.İşte tam da bu konuda
çalışma sisteminizi de evinize getirecek, üstünüzün takım elbiseli, altınızın
pijamalı olduğu bir iş hayatı yaşatacak devrim HOME OFFİCE!
Home ofis de ,evinizin belli bir bölümünü ofise
dönüştürerek işinizi idame ettirdiğiniz oda, köşe veya alandır. Home Ofis aynı
zamanda, belli bir mekanı adlandırmanın dışında kişilerin çalışma ortamını
ifade etmek amacıyla kullandıkları bir terimdir.
Tabii
internet teknolojilerinin gelişimiyle birlikte
birçok yeni iş kolu ortaya çıktı. Serbest çalışan kişiler ekstradan bir ofis
kiralamak ve ofisin giderlerini karşılamak yerine evlerinin bir bölümünü ofis
alanına dönüştürmeyi tercih ettiler. Evden çalışan kişilerin sayısının artması
ve ekonomide ciddi rol alması, doğal olarak evden çalışmak isteyenlere hitap
eden bir home ofis kültürünün oluşumunu tetikledi.Tabii
e-Ticaret kültürü oluşmaya başladı.Hatta video ile satışlar ve reklamlar
yapanlar daha fazla kazanmaya başladı sahadan.
Youtube, bunun güzel örneklerinden..
E tabii, meydan onlara kalınca şöyle kavramlar
türettiler: B2C şirket. İngilizce
açılımı “Business To Customer” olan B2C’nin Türkçesi ise “Firmadan Tüketiciye”
olarak çevrilir. Ülkemizde en çok kullanılan e-ticaret yöntemidir. Tüm
perakendeciler için oldukça önemli olan B2C modelinde firmalar; ürün ve
hizmetlerini kendi sanal mağazalarında sunar ve tüketicilerin aradıkları
ürünleri siteleri üzerinden bulabilmesi ve online ya da offline satışı tamamlatmak
üzerine plan yaparlar.
B2C’ye en güzel örnek “Hepsiburada.com” gibi şirketlerdir.
Yani siz çoktan bu meydana inmek zorunda kaldınız…
Peki, ne oldu bu bizim sokak kültürümüze? İşte
sokak kültürümüz uzun bir süre daha böyle devam edecek.Hatta bu yeni devrime
ayak uydurmak zorunda kalmaya devam edersek, bir tarih bile olabiliriz ‘’Sokağa
çıkanlar’’ olarak!
Kalın
sağlıcakla…
0 Yorumlar