Çocukken hiç hayal kurmadan uyuduğunuz gece oldu mu? Hergün soyut
veya somut binlerce hayali oluşturdunuz zihninizde.Somut olanları
gerçekleştirme heyecanını hiç kaybetmediniz belki de.Çünkü hiçbir engel yoktu
önünüzde değil mi? Hergün içinizde taşıdığınız inancınızla hareket
ettiniz.Hergün bir adım daha yaklaştınız kurduğunuz hayallerinize.Çoğu
hayaliniz için zaman geçtiği için kendinize hakaret de ettiniz hatta.Bunların
hepsini yapabildiğiniz topluma bir kere baktınız mı? Şuan ülkemizde olan
‘’Suriyeli’’ olarak ötekileştirdiğiniz insanların geçmişlerine baktınız mı?
Buyurun beraber bir inceleme yapalım.Hatta onlara sığınmışlara nasıl tepki
verdiklerine de bakalım…
1980-1988 yılları arasında İran ile Irak arasında Birinci Körfez Savaşı yaşanmıştı.İran ilk zamanlarda
Amerika’nın da yardımını kaybedince Irak güçlü gözükmüştü.Ancak bu baskınlık
fazla sürmedi ve İran bombalarını sahaya indirdi.Her iki ülkede de kayıplar
yaşanınca Iraklılar o zamanın gözde ticaret ve tatil şehirlerinden olan Şam’a
göç etmeye başladılar.Yaklaşık bir milyon Iraklı Suriye’ye yerleşti.Bir süre
sonra Iraklılardan rahatsız olan Suriyeliler onlara ülkelerinden gitmelerini,
onları kendi ülkelerinde istemediklerini ilettiler(Günümüzde Türk
vatandaşlarına benziyor değil mi?).Ve Iraklılar Türkiye’ye göç etmeye ve tek
kurtuluşun Türklerde olduğuna inandılar…
Bakın o savaşın üzerinden 23 yıl geçti ve 2011’de o
ticaret, tatil, bolluğun başkenti olan şehirler hatta ülke bombalar altında
kaldı.Ve hiçbir sığınağı kalmayan Suriyeliler de ‘’İslam’ın Son Kalesi’’
denilen ülkemize sığındılar.Ülkemizde de (herhangi bir suç işlemedikleri
sürece)rahat ve huzur içerisinde yaşamaktalar…
Şimdi gözlerimizi çok farklı bir noktaya çevirelim..
Bir
milyon(belki daha fazla) çocuk yaşamak istiyor.Yaşam mücadelesi veriyor.Bakın
hayallerini gerçekleştirmek istiyor demiyorum.Yaşamak istiyor diyorum! Nerede mi? Türklerin ilk toprakları;
Anadolu’nun kapılarının açılmasından önce yurtları olan Doğu Türkistan’da…
Çin baskısı altında kalmış bir yurdumuz, bir
vatanımız var.Orada gökyüzünü bulutlar değil barutlar, silah sesleri, zulmün
çığlıkları ve en kötüsü sıra ne zaman bize gelecek diye korkuyla bekleyen küçük
ve büyük zihinler kaplıyor.Ve her geçen gün bir Türk; bir Müslüman acı bir
şekilde can veriyor.Üstelik onların herhangi bir ülkeye gitmelerine bile izin
verilmiyor.Verilse dahi Çin Devleti çağırdığında gelmeleri, gelmezseler en
hassas noktaları olan ailelerinin kamplara alınacağı bildiriliyor.Şimdi bir
muhasebe yapın: Bu zulmü siz susarsanız, biz susarsak, başkaları susarsa kim
durduracak?
Bakın Doğu Türkistan ile aramıza çekilmiş dikenli
telleri ya biz aşacağız ya da o dikenli teller arasında hem Türkler hem
Müslümanlık yok olup gidecek!
Dinmeyen yaralarımız var. Belki İslam dinine pek sadık
değiliz ve ensar-muhacir kavramlarını bilmiyoruz.Ama Türklüğümüz bize emanet
edilen namus, şeref, haysiyetimiz olan ırkımızdan olanlara da mı yardım
etmeyeceğiz? Eğer Türk arıyorsa gözlerimiz onlar has Türklerdir; eğer
Müslümanlık arıyorsak da onlar bu zulümde bile Allah’ı ve resulünü
unutmuyorlar; gerçek Müslümanlık bu değil midir?
Dün olduğu gibi bugün de dinimiz ve ırkımız gereğince
binlerce düşmana sahibiz.Bakın bu hamleler bir gün bizlere gelmez demeyin.Zira
Türkiye hem Türk hem de Müslümandır.Suriyeliler Müslüman ve Peygamber ırkı olan
Araplardı.Onları bitirmeye çalıştılar, çalışıyorlar.Şimdi Türklerin ilk vatanı
olan Doğu Türkistan’ı bitirmek hedefleri. Bizler eğer zerre kadar şahsiyet,
namus ve şeref meselemiz olan Türklük ve Müslümanlık kanını tanıyorsak bu
zulümlere sessiz kalmayacağız! Zalime karşı tek yumruk olup onun karşısına
dimdik; gerçek bir Türk gibi çıkacağız…
0 Yorumlar