Ölmek İçin Doğduk! - Murat Şah VURAL

Ölmek İçin Doğduk!

 Deli'ce Şiirler-39 Şerhi...

 

Bazı kelimeler vardır, insanın boğazında düğümlenir. "Ölüm" mesela… Öyle çok söylenince hafifler gibi olur ama içini yokladığında yine aynı derinliği, aynı ürpertici yankıyı taşır. Bizi en çok sarsan hakikat, en çok kaçtığımız şeydir. Ama ne gariptir ki, biz bu dünyaya aslında tam da onunla yüzleşmek için doğduk: Ölmek için doğduk…

 

Ama bu ölüm korkusu değil, bir hayat sorgusudur. Çünkü kimse öleceğini bilmeden gerçekten yaşayamaz. Ölüm, yaşamanın pusulasıdır. Hayatın manasını, sınırlılığını bilerek inşa ederiz. Ölüm olmasa, zamanın değeri olmaz. İnsan kıymeti olmaz. Sevgi bile sıradanlaşır. Çünkü her şey sonsuz olduğunda hiçbir şeyin kıymeti kalmaz.

 

Bak mesela Üstad Sezai Karakoç ne diyordu: 

"Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm / Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm." 

Bu söz bile başlı başına bir manifestodur bilene… Çünkü mesele ölmek değil, ne uğruna yaşadığın, neyin izini bırakıp gideceğin.

 

Bir gün sokakta yürürken yaşlı bir amcanın, banka oturmuş bir çocuğa söylediği cümle çarpmıştı beni: 

“Evladım, yaşadığın gibi ölürsün… Ölümden korkma, boşa geçen hayattan kork!”

İşte tam da bu. Çünkü ölüm, bir sonuç değil sadece; aynı zamanda bir sınav kağıdı. Bu dünyada yaptığın her şeyin imzası…

Aziz şairin de dediği gibi: 

"Hayat bir imtihandır, herkes kendi kâğıdına bakar." 

Ama herkesin kâğıdı aynı gün toplanır. Ölüm, kopya çekemezsin, yanındakine bakamazsın. O yüzden “ölmek için doğduk” diyoruz ya, aslında bu bir teslimiyet değil, bir direnişin sloganıdır. Zihinsel bir uyanış çağrısıdır.

Üstadım Necip Fazıl Kısakürek de bu meseleyi çok güzel özetler: 

"Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber…" 

Ama o perdeyi aralarken hazırlıklı olmak gerekir. Yaşamı, sadece geçip gidecek bir zaman dilimi değil; İslam’a, iyiliğe, merhamete, hakikate adanacak bir yol olarak görmek gerekir.

Biz her sabah güneşin doğuşuna alışmışız ama hiç sormamışız: 

“Ya bir gün doğmazsa?” 

İşte o gün, dünyalık her şey susar. Geriye bir tek amel kalır. Bu yüzden ölüm, bir korku değil; bir ölçü, bir ibret vesilesi.

 

Bakın muteber bir gerçeği söyleyeyim: Bu devirde ölümlü olduğunu hatırlamak bile direniştir. Herkes hırs peşinde, herkes bir yerlere yetişme derdinde. Ama kimse nereye gittiğini bilmiyor yahu! Yol belli, son da belli. Geriye ne kaldı? O sonu güzelleştirecek bir ömür...

 

Ölmek için doğduk… ama sadece toprağa girmek için değil; ardımızdan iz bırakmak için, kalpte bir dua, dilde bir hayırla anılmak için…

Varsın bu dünya kısa olsun, yeter ki biz uzun izler bırakalım. Çünkü ölüm, hayatın sonu değil, hakikatin başlangıcıdır.

Yorum Gönder

0 Yorumlar