ALİ ŞERİATİ! (Bİ’) -köşe - Murat Şah VURAL

ALİ ŞERİATİ! (Bİ’) -köşe

 Taş, yerine göre ağır ve cüsseli; yerine göre hafif ve cüssesizdir. Fakat ağır olanı da en hafif olanı da bir yere bağlı kalmak mecburiyetindedir. Havada durması beklenilemez. Veyahut yere hükmetmesi de.

Peki insan? Her insan bir yere bağlı kalmak zorunda mıdır? Bağlı olduğu yere ne yapmalıdır? Değiştirmeli, kendi şeklini oraya nakletmeli midir?  …

Bugün bunu konuşacağız. Ana karakterimiz ise başlıkta da olduğu gibi Ali (Bi’ş) Şeriati!

İbni Teymiyye yazımızda bir kökenden bahsetmiştik. Devam edeceğiz ve bu sefer Ali Şeriati’yi ‘’Muhammed Kimdir?’’ adlı eserinden merceğe alıp madde madde, sayfa sayfa ele alıp tanıtacağız.

  • .

Ali Şerîatî’nin Peygamber Efendimiz’e (S.A.V) ve Sahâbe-i Kirâm’a (R.a) olan nefret ve dümanlığını kustuğu “MUHAMMED KİMDİR” kitabındaki hezeyanları o kadar çok ki; bunların sadece bir kaçını zikretmek bile onun Kâinâtın Sultânı’na ve kıymetli Ashâbı’nâ olan tavrını ortaya koymaya kâfidir.

 

Bu kitaptaki Ali Şerîâti’ye ait olan sözlerin en doğrusu herhalde mukaddime kısmındaki kitabı yazmasındaki maksadı ifade etmek için kullandığı şu ibâre olsa gerek:  “…bir Müslüman olarak değil de, tarafsız, ilmî bakış açısıyla olayları değerlendiren bir düşünür olarak Muhammed’in görüntüsünü sergilemek…”. Evet gerçekten de kitapta kullanılan ithamlar bir Müslümân’a aslâ ve kat’a yakışmayan ifadelerdir.

 

Ve Ali Şerîâti daha kitabın mukaddimesinde takiyye ve yalanlarına başlıyor:  “Benim bu öyküye bakış açım mezhebî itikadler açısından değil…” “…her türlü taassup, taraf tutma ve pek çok araştırmanın hastalığı sayılan ön yargıdan uzak.” Kitabı okuyan herkes kitabın baştan sona kadar söylediklerinin zıttı ile dolu olduğunu ve önyargıdan ne kadar uzak olduğunu (!) kullandığı ifade ve takındığı tavırlardan anlar.

 

REDDİYE

 

1) Şerîâti’ye göre; İran’ı fethi’nde Hz. Ömer (R.a)’ın niyeti îlây-ı kelîmetullâh değil de, nefsâni bir hareket. Bu yüzden İran’ın Hz. Ömer (R.a) zamanında İslâm’a girmesini içine sindiremediği  ve hazmedemediği için buna bir türlü fetih diyemiyor; “Ömer’in İran ’a saldırı kararı’ diyor ve İslam ordusunun yaptığı cihâdı;  ‘Arapların saldırısı’ diye ifâde ediyor. (s.13, 14)

 

2) Şerîâti’ye göre; İran’ı fetheden Müslümanlar vahşî bir kabîle, o  zamanki  kafir İran ile, Doğu  Roma  ise medeni bir toplum; “Burada İran veya Doğu Roma’nın Araplara yenilişi söz konusu değildir. Çünkü vahşî kabilelerin medenî toplumlara saldırısı ve onlara karşı zafer elde etmesi büyük ve ileri toplumlar üzerinde hegemonya (baskı ve üstünlük) kurması, tarihte tekerrür eden bir olaydır.” (s: 15) Yine anlaşıldığı üzere Şerîâti’ye göre İran’ın fethi Allah rızâsı gözetilmeyen ve kudsî bir gayeye dayanmayan, sırf Müslümanların egolarını tatmin etmek ve başka üstünlük kurmak istedikleri bir hegemonya.

 

3) Şeriatî’ye göre; Peygamberimiz (S.A.V) Bedir Harbi’ni Allâh rızâsı için değil, “Ya zafer kazanamazsam yahudi ve münafıklar bana ne derler” telaşıyla yapmış; “Nasıl olur da eli boş Medine’ye dönebilirdi. Yahudi ve münafıklar ne derlerdi.” (s: 29)

 

Şerîâti; Fazîletli Ashâb-ı Bediri de yağmacı olarak tarif ediyor ve Bedir Harbi’ne katılan Ashâb-ı Kirâm’ın (R.a) niyeti Şerîâti’ye göre Allâh rızası değil de, yağma ve mal sevdası; “…çoğu yağmalama hedefiyle yola çıkan bir ordu.” (s: 29)

 

4) Şeriati’ye göre Ashâb-ı Kirâm (R.a) yağmacı, korkak ve kavgacı, Mekkeli müşrikler ise savaşçı; “Muhammed’in ordusunda bir grup cedelleşmeye ve münâkaşaya başladı. Onlar şöyle diyordu: “Biz savaş için değil ganimet için yola çıktık. Nasıl olur da 313 kişi hem de böyle sınırlı bir teçhizat ile, savaşa hazır, kılıç kuşanmış bin kadar savaşçıya karşı, mutsuz ve ümitsiz bir harbe girilebilir diyordu.” (s: 32)

 

Yine Şeriati; Ashâb-ı Bedir’i ihanet etmek için fırsat kollayan kimseler olarak anlatıyor, “Muhammed öyle güzel koordine etti ki, kimseye bir an bile olsun, ihaneti düşünme fırsatı vermedi.” (s: 32)

 

5) Şeriati’ye göre; Ashâb-ı Kirâm’ın (R.a) tevhid anlayışı birbirlerinden farklıydı: “Ebûbekir’in tevhid anlayışı, Bilâl’in tevhid anlayışı. Evet bu iki tevhid anlayışı arasındaki fark, Bedir’de iyice kendini gösterdi.” (s: 36)

 

6) Şeriati’ye göre; Ashâb-ı Bedir (R.a)  gözlerini kan bürümüş, intikam ve kin ateşi içinde yanıp tutuşan kimselerdi: “Kin ve intikam ateşi daha da büyümekteydi. Peygamberin ünlü dost ve yardımcısı Ebû Huzeyfe intikam ve kin ateşi içinde yanıyordu.” (s: 40)

 

7) Şeriati; cihattan dönen Ashâb-ı Bedir (R.a)  gururlu ve kibirli olarak suçluyor ve gururun çirkin bir şey olduğunu söyleyerek, Ashâb-ı Kirâm’ı (R.a) çirkin bir huya sahip olan bir topluluk olarak gösteriyor; “İslam ordusu ilk defa olarak en çetin savaşlardan birinden dönüyordu, gururlu ve muzaffer olarak. Gurur!.. Bu çok çirkin bir huy ve özelliktir.” (s: 42)

 

8) Şeriati; Uhud Harbini anlatırken de iftiralarından vazgeçmiyor. Şeriati’ye göre; Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman (R.a) Uhûd Harbi’nden korktuklarından dolayı kaçmışlar: “Osman firar etmişti. Ömer ve Ebubekir ortalıkta görünmüyordu.” (s: 65)

 

9) Şeriati; Uhud’dan sonraki Hamrâü’l Esed Gazvesini anlatırken de, Peygamberimiz’i (S.a.v) insafsızca hareket etmekle suçluyor ve lafı   -Yorgun ve yaralı insanlar sefere çıkarılır mı? Bu kadar da insafsızlık olur mu?- demeye getiriyor: “Peygamber, Ümmü Mektum’u Medine’ye başkan olarak atayıp henüz yüreği yaralı çocuk ve kadınların inilti ve ağlama sesleri duyulan evlerden, yorgun ve yaralı Müslümanları çıkarıp harekete geçirdi…” (s: 70)

 

10) Mekke’nin fethinden sonra Peygamberimiz (S.a.v) genel af ilan etmiş, ancak birkaç kişinin bulundukları yerde öldürülmelerini emretmişti. Bunlar, işleri güçleri İslâm’ı ve Peygamberimizi kötülemek olan kimselerdi. Şeriatî, bu meseleden bahsederken şöyle diyor: “Komutanlara emir şuydu: “Sizinle savaşmayanlarla değil, savaş açanlarla çarpışın. Fakat bir grubu adlarıyla açıkladı. Ve şöyle dedi: “Onları Kâbe’nin perdesi (örtüsü) altında bulsanız da öldürün.” (s: 189)

Şeriatî, bu meseleyle ilgili 106 nolu dipnotta Peygamberimiz’e (S.A.V) olan düşmanlığını açıktan açığa ortaya koyuyor. Ve işte Peygamberimiz’e (S.A.V) karşı hadsizce ve densizce kullandığı ifadeler: “Peygamber ’in sükûnet ve huzur sağlamaya, Mekke’de kan dökmeyi önlemesine karşın, öyle bir ortamda tavizsizlik göstermesi, O’nun ruhsal yapısının normal bir rûhi yapı olmadığını gösteriyor. O’nun hayat serüveni bu örneklerle doludur.” Şeriatî’ye göre Peygamberimiz (S.A.V)‘in hayatı normal olamayan rûhi yapısıyla verdiği kararlarla doludur. Halbuki Peygamberimiz’in (S.A.V) yaşantısı her Müslüman’ın kendine örnek alması gereken bir hayat nizâmıdır.

 

11) Şeriati; Huneyn Harbi’ni ise şöyle anlatıyor; “Sabah karanlığı, derenin darlığında Müslümanlar, elleri bağlı gözleri kapalı olarak kendi kadın, çocuk ve mallarıyla birlikte gelen fedâkâr Hevâzin ve Sakif savaşçılarının amansız darbeleri altında kıvranıyordu. (s: 213) Şeriati’ye göre; Kafir olan Hevâzin ve Sakif savaşçıları fedâkar, Müslümanlar ise zavallı ve aciz. Ve devam ediyor; “Bu sırada Hevâzin’in yürekli bayraktarı kızıl kıllı deve üzerinde ilerliyordu. Bulduğunu mızrakla vurup düşürüyordu.” (s: 216) Evet Şerîâti’nin burada hayranlıkla bahsettiği ve anlatırken ağzının suyunun aktığı o kumandan müşrik ordusunun bayraktarı “Mâlik bin Avf” idi. Mızrakla vurup öldürdükleri ise Müslümânlardı.

Ve müşrikleri methetmeye devam ediyor: “Fedâkâr Hevâzin ve Sakif müttefikleri, gerçi kadın-çocuk ve servetlerini savaş alanına getirmişlerdi. Fakat her an şiddetlenen, sertleşen, hışmı artan, saldırgan fırtına karşısında git gide ümitsizleşiyorlardı.” (s: 217)

 

Ve savaşı anlatmayı bitirirken son noktayı koyuyur: “Son anlara kadar direnen Huneyn kahramanı Mâlik bin Avf…” (s: 221) Bu ne kafir hayranlığıdır…   Müşriklerin ordusunu ve komutanlarını bu kadar hayranlıkla öven Şeriati’nin, İslâm askerlerinden nasıl bahsettiğini merak ettiniz değil mi? Buyurun İslam ordusu ve Müslümanlar hakkında söyledikleri: “Büyük ve dengesiz bir ordu” (s: 229)

 

12) Şeriatî; kitabının önsözünde: “Benim bu öyküye bakış açım mezhebî îtikadlar açısından değil” diyordu ve  kendi düşüncesinin de şöyle olduğunu söylüyordu: “…her türlü taassup, taraf tutma ve pek çok araştırmanın hastalığı sayılan önyargıdan uzak…” Eğer bu sözlerinde samimi olsaydı Hz. Ebû Süfyan ve Hz. Muâviye’yi (R.a) münafıklarla beraber pusuya yatanlar olarak anmazdı: “Yarımadada Ebû Süfyan’lar, Muâviye’ler, münafıklar pusuya yatıp fırsat kollamaktaydı..” (s: 314)

 

13) Şeriatî’nin;  Peygamberimiz (S.A.V)’in diliyle övülen ve ashabın büyüklerinden olan Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman (R.A) hakkındaki söylediklerini merak mı ettiniz? Elbette :

“Ebûbekir… ihtiyar, yumuşak, her işi basite alan birisidir. Tehlike dolu toplumsal, siyasal mesuliyet, böyle bir ruhsal yapıyla bağdaşmaktan daha ciddi ve önemlidir.”

 

“Ömer… yenilikçilik özelliği yoktu… düşünce açısından zayıftı… itikadî ve fikrî bir mevzû söz konusu olduğunda çok güçsüz görülüyordu. Kendisi de devamlı düşünsel alandaki hatalarını itiraf ediyordu.” (s: 317)

 

“Osman… görüş açısı dünya görüşü dar ve zayıf birisidir. Peygamberle yaptığı işbirliği sırasında kimse onun en ufak bir üstün ve fevkalâde iş yaptığını görmemiştir. İslâm’ın öz ruhunu, derinliğini, sınıfsal yönelimini hissedememiştir. İslâm’ı, ‘şiârlar’ ve İslâm rehberini ‘şiârları yüceltenden başka bir şey olarak niteleyemiyordu. Servet ve süse, kavmine ve kendine düşkünlüğü, büyüklere ve altına, güç ve kan sahiplerine saygıda bulunma, onun ruhunda o kadar güçlüdür ki, onun ahlâkî bağı, İslâm’dan daha çok cahiliyyeye yakın ve iç içedir. En büyük tehlike, tehlikeli ve güçlü Beni Ümeyye hanedanına mensup oluşudur. Kuşkusuz O’nun böyle bir ruhsal yapı ve görüş açısıyla, bu uyanık, layık İslâm maskesi takmış güçlü düşmanların elinde bir “sadık uygulayıcı”dan başka bir konumu olmayacaktır.” (s: 318)

 

14) Şeriatî; Bir grup ashâbı Hazreti Ali (R.a) aleyhinde olmakla suçlayıp sonra Hz. Ebûbekir’e (R.a) şöyle dil uzatıyor: “…bu grupla Ebu Bekir’in cahiliyedeki özel ilişkisi tamamen belirgindir.” “… Ebu Bekir bu gizli grubun seçkin şahsiyetidir.”

Hz. Ebûbekir (R.a) güya Ârap köleleri serbest bırakmak için şöyle bir tavsiyede bulunmuş: “Allah bize bir çok acem köle bağışladığı için, Arap’ı köle olarak kullanmak gerekmez.”

 

Bu iftiradan sonra lafı dolandırarak, Hz. Ebûbekir  (R.a) Efendimiz’i câhiliyenin eksik terbiyesiyle suçluyor: “…bunlar gibi düşünce ve duygusundaki birçok zaaf noktaları İslâm’dan öğrendiği üstün faziletlere karşılık, geçmişteki terbiye etkilerini hatırlatıyor.” (s: 321)

 

15) Şeriatî; Hz. Ali (R.a)’a karşı gizli bir grup oluşturulduğunu anlattıktan sonra, bu hareket içinde olanları -ki bunlar başta Hz. Ebûbekir (R.a) olmak üzere Aşere-i Mübeşşere’den olan zatlar oluyor- bu grubun tavrını şöyle ifade ediyor: “Ali’ye karşı beslenen kinler.”

 

16) Sıra geliyor Peygamberimiz (S.A.V)’e dil uzatmaya. Şeriatî’ye göre; güya Peygamberimiz Hz. Ali (R.a)’ın üstünlüğünü açıklamayıp susmuş ve Hz. Ali (R.a)’ın çektiği sıkıntıların sebebi de bu olmuş; “Muhammed’in Ali hakkındaki sükutu onu tarihte savunmasız bırakacaktır.”

Peygamberimiz (S.A.V)’’i suçlamaya devam ediyor: “Acaba Muhammed, Ali’yi kollamayacak mıdır? Sükûtuyla o acımasız tarihin eliyle paymal etmeyecek midir?” “…nitekim öyle de oldu. Onu tarihte en kötü adam olarak tanıttılar.” (s: 322)

Cehâletin bu kadarı. Hz. Ali Efendimiz’i tarihin en kötü adam olarak mı tanıtan var mı acaba? Eğer varsa da Şeriatî’ye göre:

Bunu da sebebi Efendimiz (Sallallâhû Aleyhî ve Sellem)’miş.

 

17) Şeriatî’nin; Peygamberimiz (Sallallâhû Aleyhî ve Sellem) cennetlik olduğunu müjdelediği zat hakkında kullandığı şu densiz ifadeye bakın: “Abdurrahman bin Avf … mal severliği süse düşkünlük huylarını, câhiliyeden kendisiyle birlikte taşımaktadır. Menfaat  ile hakikat onun gözünde ayrılmaz bileşik ve birbirinden ayırt edilmez bir olgudur.” (s: 323)

 

18) Şeriatî; Meşhur “Gadir Hum” hadisesini anlatırken, tarihe şöyle iftira ediyor: “ashab Ali’ye biat etti” diyor. (s: 323) Bu yalanı söylemekle farkında olmadan öyle bir açık veriyor ki, demeyin gitsin. Bir kere Gadir Hum hadisesi Peygamberimiz (Sallallâhû Aleyhî ve Sellem) zamanında olmuştur. Peygamberimiz hayattayken Hz. Ali’ye biat  edilmesi mevz-û bahis dahi olamaz.

 

19) Şeriatî; Rasulüllah (Sallallâhû Aleyhî ve Sellem)’in hastalığı anında sefere çıkmak üzere olan Üsâme ordusundan bahsederken şöyle diyor: “Ebûbekir ile Ömer sıradan asker idi. Bu mesele onların ağrına gidip, açıkça Üsame’nin komutanlığına itirazda bulundular.” (s: 324) Bu söz bir acem yalanı olup gerçek tamamen tersidir. Üsâme Hazretleri genç ve tecrübesiz olduğu için başka bir kumandan tayininin daha uygun olacağını söyleyenlere Hz. Ebûbekir (Radıyallahû Anh); “Ben, Rasûlullah’ın tayin ettiği kişiyi kumandanlıktan alamam” diye cevap vermiştir.

 

Hatta Hz. Üsâme (Radıyallâhû Anh) at üzerinde olduğu halde kendisi yaya olarak onu “Hz. Rasullâh’ın tayin ettiği kumandan” olarak uğurlamış, Üsâme (Radıyallâhû Anh) bundan sıkılıp ata onun binmesini isteyince de “Allâh yolunda birazcık da bizim ayağımız tozlansa ne olur” diye cevap vermiştir.

 

20) Şeriatî; -Hâşâ ve Kellâ-, Efendimiz’i (Sallallâhû Aleyhî ve Sellem) zalim ve küfürbaz biriymiş gibi gösteriyor ve vefatından önce herkese hakkını vermek isteyen Peygamberimiz (Sallallâhû Aleyhî ve Sellem)’in şöyle söylediğini yazıyor: “Ey halk, kimin sırtına kırbaç vurmuşsam… kime küfür etmişsem…” (s: 329)

 

21) Peygamber Efendimiz’in (Sallallâhû Aleyhî ve Sellem) ömrünün son saatlerinde bir şeyler yazmak istemesi üzerine, Hz. Ömer’in (Radıyallâhû Anh) Peygamberimiz hakkında şöyle söylediği iftirasını yapıyor: “Bu adam savsaklıyor.” (s: 333)

Hz. Ömer (Radıyallâhû Anh)’ın Peygamberimiz (Sallallâhû Aleyhî ve Sellem)’i canından daha fazla sevdiğini ve asla böyle bir şey söylemeyeceğini en avam ve cahil kimseler dahi bilir.

 

22) Bütün siyer kitaplarında Peygamberimiz (Sallallâhû Aleyhî ve Sellem)’in vefat ederken mübarek başlarını Hz. Aişe vâlidemiz’in (Radıyallâhû Anhumâ) göğsüne yaslanmış olduğu halde vefat ettiği yazılıdır. Şeriatî ise tarihe yalan bir not düşerek bu son hali şöyle anlatıyor: “Ali, Muhammed’in başını göğsü üzerine aldı.” (s: 336)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Not:             Büyük Doğu Seriyye

Ali EREN Hoca’nın makâlesinden istifâde edilmiştir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar