-SOL-
‘’Muhafazakar’’ tabirinin gittikçe kimliksizleştiği bu dönemde, muhafızlık kılavuzunun bir kâr usulüne mi kaldığı yoksa esas manada bir koruma mı olduğu düşünüldüğünde; sol vakıfların ortaya sundukları bir gerçek vardır: ‘’Laiklik, Cumhuriyet ve Atatürk ilkeleri bizimdir, siz isteseniz de istemeseniz de bu sistemin muhafazakarlığı da bize aittir!’’
Bu temel ve düstur üzere fikredildiğinde ortaya çıkan yegane şiar ise şudur: Sol vakıfların yüz yıllık temeli, sağlam olmasa dahi, fikirsiz kafaların sözlerinde olmadığından sağ(cı) gözükenleri dahi kendisine çekebilmektedir. Çünkü ülkemizde özellikle son dönemde sağdan bakanların genel itibarla toplumdaki görünüşü ‘’muhafız-ı kâr’’ dır! Hâl böyle olunca ‘’alnı secde gören devrimci mi olur!’’ diyenlerin sesi, secdesiyle kıyamda olanların sesini bastırmaktadır.
Türkiye tarlasında söz sahipliği sınırı kime geçmişse, tarladaki kargaları da korkuluğuyla savuracak odur. Sol vakıfların yaptığı tam manasıyla budur. Korkuluk olabilmek içinse, sahaya sunulacak her bir kafanın mutlak sorgulayıcı; karşısındakileri bu korkuluklara çekici olması gerekmektedir.
Laikliği muhafaza; cumhuriyeti muhafaza, Atatürk’ü muhafaza, solu muhafaza, devrimciliği muhafaza, modernliği muhafaza, şapkayı giyim kuşamı muhafaza, muasır medeniyet seviyesini muhafaza …
Bir tanesinde usulsüzlük göremediğimiz bu koruma kılavuzluğu, yıllardır devam etmektedir. Gönlünde zerre miktar yukarıdaki muhafazakarlıklara sevgi duymayanlara ise vakıfları ile inen sol vakıflar, kanunlarıyla; çok eski olmayan mâzisiyle ve sanat usulüne sığdırdığı heykelleri ile korkuluk yapmakta ve bir şekilde kendisine çekebilmektedir.
.
Komunist, Sosyalist, Marksist, Leninist, Troçkist …
Kol kola girdikleri ve her ne olursa olsun ayrılmadıkları bir gerçek olan saydığım ekipler, birbirleriyle her daim sarılmışlardır. Çünkü kendilerine kabul gördükleri ve asla kendilerinden yukarıda olmasını kabul etmeyecekleri tek ve yegâne düşman(karga) ortadadır. Bunlara korkuluk edecek ise her ne ‘’ist’’ olursa olsun, davasına sadık bireylerdir. Hepsinin devrimciliği tektir, bilinir: ‘’Alnı secde gören devrimcisiz devrim.’’ Yani devrimciliğin asıl ‘devrilecek şeyi’ İslam’dır, İslam.
Organizatörler değişir. Organizasyon değişir, ekipler tekrar tekrar bilinçlendirilir. Vakıflar çalışır, vakıflar sahada kalır ve mutlak istenen şey; sonunda olacaktır ayarı verilir.
Sol familyanın kendi içerisinde kabul gördüğü ve zafer işaretlerinin sebebiyeti olan bu cilalamalar, parlatmalar da asıl hedefe varmak fikrini elinde tutabilmektir. Hiç değilse azmedebilmektir.
Sol vakıflar nasıl çalışır?
Kemalizm’in ortaya sunduğu gerçekler vardır. Sol vakıflar, bu gerçeklerle başlar sahaya inmeye. Bilinir ki Kemalizm, sol’un üzerine örtülmüş ince bir tüldür. Tarihten, siyasetten konuşulur. Sosyal medyada güç verilir. Sağ’ın yaptıklarıyla dalga geçilir. ‘’Her devir yobazlar!’’ dillerindeki yegane suçlamadır. Bir gerçek vardır ki, yukarıda da bazılarını saydığım diğer sol(cu)lar mecburî olarak Kemalistlerle kol kola girmektedirler.
…
Bir başka Darwinist , sol(cu) var. Eserinin şerhini izlediğim bir videoda şöyle tabirleri vardı: ‘’ Bizde sol mücadele etmeyi hemen halkın inancından başlatıyor.Bu yanlış. Önce devrim yapmalı, ipleri ele geçirmeli! O zaman bu batıl inançları ele geçirmek daha kolay olacaktır.’’ Yani, zulmü muasır medeniyetin anahtarı olarak görmektedir.
Pek tabii bir gerçek var ki, dev dağ operatörü lazım halkın kafasındaki ‘’istlere karşı’’ düşünce taşlarını kırabilmek için. O da yine yukarıda saydığım ‘’ist’’ler tarafından, sistem sahibi Kemalizm operatörüyle kırılabilir. Bilirler.
Muhafız-ı kârların daha fazla kârlarını düşünüp davalarını satmasıyla da sol vakıfların şahlanışı olacaktır. Ve niyetleri olan İslamî düşünceyi halkın kafasında yalnız batıl inanç olarak bırakabilmek, Darwinist görüşü kabullendirmek gerçek olacaktır. Bu arsada Türkiye olunca, sistemi oluşturanların 1994 yılında ‘’Ya herro ya merro’’su, ‘’O da olur canııım, o da bizim!’’ e dönmüştür.
0 Yorumlar