İki Üç - Murat Şah VURAL

İki Üç





                                                                                                                                            18.10


 Dünya gözüyle bakakalmak

Bâki olmayan yerlerde böyle heyhatların

Boşa yükselişlerin yaşamak denen cehennemde

Bir manası yoktur.

Öyleyse öğrenmek gerekir ki

Gözlerin çarptığı kifayetsiz bedenler

Elbet o son anı beklemektedir


Öyle sanarlar ki gözlere çarpar kendileri

Okumak gibi, su gibi.

Yaşadın, en ala mehtap pıhtılarını kendine çarparak

Dudağında inmek bilmeyen gülümsemelerle ömrünce

İşte böylesi anlarda

kanat çırparak

Yok olan kelebek, ne de uzun yaşadı.

Haddini bilen papatyalar ne demetli kaldı

Kelebek gitti, papatyalar da

Yalnız ayna kaldı geride

Böyle anlarda, aynalar tek yüzü fotoğraflar

Fotoğraflar,

Cinnet halini resmederken

Yalnızlığı tafralayan şairler

Ne de nankördü!


Ağaçlardan gücünü alan bir ipin

Aranan hikayesinde

Ömür denen iki hırıltı ve inatla

İki hece

kelimelerin boğuşmalarına tanıklık eden

Banklar, şahit olur raporlara

Gözsüzlerin görmesi daha yücedir

hissetmek perçemine sarılan

yegane umut sahipleri


Vakur bir ezelin ozana

Dil döktüren ağıtıdır bu

Herkes bilir der acemiler

Hasrete acı veren günü

Gezerler halvetli havada

Kış çökünce titrek bedenler

Birbirine ırak geçen mevsimler

Günlerin gönlünde kıpırtı

Hep o yönde kalan

Gölgelerin aruzu

Zamanı gelmedi mi?

Gidip bakmanın

Yetişmenin, koşarken mısraya

iki gün değildir geçen

Yaşayan kelebek kalmadı.

İçimdekileri de say şimdi yerinden

Ağaçta sallanan şiirlerin şairleri

Bir yaprak cürmüyle yere düştüler

Oturmak gerek böylesi manzarada

Seyre dalarken ömrün serencamını

Bir kavga, yahut aşkın sineması

Elbet kavuşur bir gün

Tırmanan dallarda eriyen şairler

Altında altına benzeyen ayın

Başaklar altında hisli gölgesi

Saklar nidaların o bercestesini

O berceste ki,

Vardır içinde efendiler efendisi

Yaşamak elemini sırlayan

Bir işe yaramayan mısraların

Sesi..

O ses işte dedim bugün

Titrek ve pusmuş bedeniyle

Aranandır.

Bazıları doğmazmış

Kollarında gövdesi

Bir gözyaşı ki, 

hiçbir kuşun yoktur böylesi isyanı

Dirilmek, ölmek, uyanmak, yenilmek, 

yenilenmek, yenil, en, mek

O inatla yalnızlığıma yalnız kalan

Fikom da gitti...

Günlerin doğması anlamını yitirdi

Fiko öldü.

Şair doğsam ne olur?

Şiirlerin kanat çırpışları onunla şenlenirdi.

Gecelerin hudutsuz gölgesinde şimdi kara göründü.

Fikom, dinlenmek gerekirdi

Dönmemek üzere gitti.

Bu ölümün kederler üzerinde bıraktığı

duvarlara sızan konuşması kaldı

Acımasızdı hayat

Fikom öldü.

Onsuz mısralar olmasın ne yazar?

O baksaydı yine binlerce şiir ederdi

Bedelsiz şiir

kalmadı

''Olmasa da olur!' tefrik mısraların yalanı.

Benden bu kadar

Unutmak kusurunu nimet saymayacağım

Kan bürüyen gözlerimi 

Kalemime ordu gibi cehde davetlerim de

kalmadı

Varsın bende toplansın bütün sahte kimlikleriniz

Yaşamak, var olmak ve yok olmak

gibidir!

Vakitsiz mekanlarda mevsimsiz uyandık

'bir günlük öldürün beni' diyen mısralar

Haksızlığa nezaketen fiyekalıydı

Evimdeki yangın, beynime sıçradı

Av olmak hududunda nöbet tutan

Cemiyetlerde birbirine hoyratça gülümseyen

o nankör tablolarda

hiç olmadım!

Huzursuz olduğum bağışlanmış kölelerle

hiç nefes almadım!

Adım şah,

bugün 

yüz bini yüzerek yüzmeyi öğrendim

Bir ben'in hikayesini

karşısındaki hikayeye

yazılmaz kalemle kağıda

Kaset raporlarında hışırtıyla

haykırdım.

Sayfa aralarındaydım

yok oldum

iyi ki.


Yorum Gönder

0 Yorumlar