MİLLET-İ SADIKA! -köşe - Murat Şah VURAL

MİLLET-İ SADIKA! -köşe

 

Kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden ve bu yolu kendisine şiar edinmiş bir topluluktan bahsedeceğim.Öyle ki, İtalyan tarihçilerine göre ‘’Acayip bir millet’’ olarak nitelenseler de Osmanlı toplumunda kendilerine ‘’Millet-i Sadıka’’ denmiştir.

Tarihin babası olarak adlandırılan Eski Yunan tarihçisi Heredot; Ermeniler'in, Trakya kökenli bir halk olan Frigler'in (Frigyalılar) doğuya, Urartu bölgesine yönelen bir kolu olduğunu söylemiştir.

Ermeniler, Balkanlar'dan Anadolu'ya gelen, Hint-Avrupa kökenli ve Trak-Frig soyundandırlar. Frigler'in bir kolu, İliryalılar (Arnavutlar)'ın baskısıyla M.Ö. 6. yüzyılda Doğu Anadolu'ya göçederek yerleşmişlerdir. Böylece bölgenin eski halklarının kalıntıları (Urartular,Hurriler) ve bazı Kafkas kökenli yerli halklarla beraber bugünkü Ermeni toplumunu meydana getirdiler.

Ermeniler kendilerine Hay ve ülkelerine Hayastan veya hayk adını verirler. Yabancı ulusların Ermeni ülkesi için kullandıkları bir terim olan Armina veya Arminiya ilk kez M.Ö. 510 tarihli Eski Farsça (Persçe) Bisutun Yazıtında kaydedilmiştir.

Bölgede M.Ö. 1. binyılın ilk yarısında Urartu Krallığı hüküm sürmüştür. Urartu uygarlığının M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren zayıflayıp çökmesiyle, aynı bölgede birbirinden bağımsız hareket eden çeşitli Ermeni beyleri güçlenerek Antik Ermeni Krallığını meydana getirmişlerdir. M.Ö. 1. yüzyıldan MS 4. yüzyıla dek Ermeni krallığının, bir yandan Roma, diğer yandan İran'da kurulan Part ve daha sonra Sasani imparatorlukları arasında bir tür "tampon bölge" görevi üstlendiği görülür. Krallar sık sık dış güçlerin müdahaleleriyle değişmiş, hatta kraliyet hanedanı dışından yabancı asıllı kişiler zaman zaman Roma veya İran baskısıyla kral atanmışlardır. Kraliyet makamının zayıfladığı bu dönemde yerel bey hanedanları (nakharar 'lar) güçlenmiş ve çok sayıda beylikler ortaya çıkmıştır. En önemli  hanedanları Muş'ta Mamigonyan'lar, Kars 'ta Gamsaragan'lar, Erzurum İspir 'de, daha sonra Kars, Ardanuç ve Muş'ta Bagratuni'ler, Başkale ve Van'da Ardzruni'ler, Gevaş 'ta Rştuni'ler, Tekman 'da Vahevuni'ler, Erçiş 'te Abahuni'ler, Malazgirt 'te Knuni'lerdir.

387 yılında Ermenistan, Doğu Roma İmparatorluğu ile Sasani İmparatorluğu arasında ikiye bölünmüştür. Bu tarihte çizilen ve Erzurum-Silvan-Nusaybin hattından geçen sınır, yaklaşık 300 yıl boyunca Bizans-İran sınırını oluşturmuştur. Batı Ermenistan bu tarihten itibaren Bizans tarafından atanan (fakat çoğunlukla yerel nakharar ailelerinden gelen) askeri valilerce yönetilirken, Doğu Ermenistan'da kraliyet hanedanı 421 yılına kadar hüküm sürmüş, bu tarihten sonra doğuda da İran tarafından atanan valiler (vostikan 'lar) dönemi başlamıştır. Ancak 451 yılında, İran Sasani imparatorlugu Ermenilerin dini seçimlerini zor kullanarak değiştirmek istediğinde, Ermeni beylerinin temsilcisi (sparabed) Vartan Mamigonyan önderliğinde İran'a karşı başlatılan savaş yenilgi ile sonuçlanmıştır. Ermeniler yenildiği halde İranlilar Ermeniler'e dinde özerkliklerini geri vermişlerdir. Bu nedenle Ermeniler arasında bu yenilgi aslında bir başarı olarak adlandırılır.

Görüldüğü üzere Ermeniler derebeylikler halinde yaşamışlar ve birbirlerine vatan hissiyle bağlı değillerdir.Aralarında siyasi bağlar yoktur ve yalnızca yaşadıkları derebeyliklere bağlıdırlar.Aralarında hiçbir politika yoktur.Ve kim daha güçlüyse onun yanında olmuşlardır.Değişik bir karaktere sahiptirler.

Osmanlı’nın Anadolu ve Balkanlarda egemenliği ile birlikte, özellikle İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet tarafından alınması sonrası, Ermeniler için yeni bir sayfa açıldı. Osmanlı Devleti, 1461 yılından itibaren Ermenileri üç Gayrimüslim (Rum, Yahudi, Ermeni) milletten biri olarak kabul etmiştir. Osmanlı millet sisteminde, dini topluluklar olan Rum, Ermeni ve Yahudi cemaatlerine özerk statü verilmiştir. Bu toplulukların dini önderlikleri, kendi cemaatleri üzerinde siyasal, mali ve idari yönetim yetkilerine de sahiptiler. Osmanlı Devleti’nde, 19.yüzyıldaki modernleşme dönemlerine kadar bu cemaatlerin kendi örf ve adetlerine göre yaşaması için bir sistem kurulmuştu. Kamu güvenliği ve ceza hukuku alanları dışında, borç, evlilik, miras, ticaret, eğitim vb. konularda her cemaatin kendi kuralları, mahkemeleri, okulları, yargıçları vardı. Müslüman olmayan topluluklara mensup kişilerin geri hizmetler veya özel uzmanlık gerektiren meslekler (doktorluk, mimarlık, tercümanlık vb) dışında muharip asker olması yasaktı. Askerlikten muaf olmak isteyen gayrimüslimler “cizye” vergisi öderdi. Toprak sahibi Gayrimüslimler, Müslümanlardan farklı olarak “haraç” vergisi de öderdi.Ermeni Patrikhanesi, içerisinde ruhanilerin yanında sivillerin de yer aldığı, halkın katılımına açık bir yönetim organizasyonuna sahipti.  Zaman içinde kurumsallaşan bu mekanizma dini fonksiyonunun yanı sıra, Ermeni toplumsal yaşamının idari merkezi haline de geldi. Çalışmalarını sivil ve ruhanilerden oluşan bir kurul aracılığıyla gerçekleştiriyordu.Özellikle 18.yüzyıldan itibaren Avrupa’nın kapitalistleşmesi ile birlikte Osmanlı ile Batı arasındaki ticari ve ekonomik ilişkiler Gayrimüslimler tarafından sürdürüldü. Özellikle Doğu ve Akdeniz ticaretinde, İstanbul-İran-Asya hattında Ermeni tüccarlar çok etkindi. Osmanlı-İngiliz ticareti Ermeniler tarafından yürütülmekteydi.19.yüzyılda milliyetçilik hareketlerinin gelişmesi ile birlikte, Osmanlı millet sisteminde değişim zorunlu oldu. II. Mahmut zamanında başlayan modernleşme hareketleri sırasında milletlere bölünmüş bir Osmanlı toplumu yerine, aynı kurallara tabi Osmanlı vatandaşlığı sistemine geçildi. 1856 Islahat Fermanı ile birlikte dini liderlerin otoriteleri sınırlandırıldı, seküler bir modelin uygulanmasına başlandı. Bu tek tip vatandaşlık modeli her ne kadar ileri bir hareket olarak görünse de, cemaatlere mensup Gayrimüslimleri Osmanlı Devleti karşısında savunmasız bırakmıştır.Ermeni toplumunda “Amira” (emir) olarak adlandırılan ayrıcalıklı bir kesim Osmanlı sisteminde önemli rol oynamıştır. Amiralar, sahip oldukları zenginlik sayesinde saray ile çok yakın ilişkide olmuşlar, patriklerden bile güçlü hale gelmişlerdir. Devlet adına vergi toplayan, devlete borç vererek sarraflık yapan, orduya iaşe sağlayan, baruthane işleten, darphane eminliği, saray mimarlığı yapan Amiralar, devletin dış işlerinde ve bürokrasisinde de önemli görevler üstlendiler. Osmanlı’da ilk Ermeni bakan, 1866 yılında Postahane Nazırı olan Krikor Ağaton Efendi’dir. Daha sonra da pek çok devlet görevinde Ermeniler yer almıştır.

Bu denli yüceltilmiş bir toplum hatta ‘’Millet-i Sadıka’’ denilen toplum tarihinde de görüldüğü gibi yanlı gözükmesinde sakin kalamadı elbette.İki yüzlü bir çalışmaları olacaktı elbette..

Baskı koşulları altında Ermeniler arasında milliyetçilik akımları ve radikalizm hızla yayıldı. Milliyetçilik ideolojisinin taşıyıcı unsuru olarak öğretmen, doktor, avukat gibi meslek sahipleri, aydınlar, yazarlar önemli işlev gördü.

İlk Ermeni isyanları 1862 Zeytun, 1863 Erzurum ve Van direnişleridir. Ermeni ileri gelenlerin bu bölgedeki sorunları Ermeni Milli Meclisi aracılığı ile Osmanlı yönetimine iletme girişimleri de sonuç vermedi. Bunun üzerine 1870 ve 1880’li yılların başlarında ilk gizli Ermeni dernekleri (Miutyun Pirgutyun-Kurtuluş Birliği, 1872-Van; Baştbun Hayrentyas-Vatan Koruyucuları, 1881-Erzurum) kuruldu. İlk Ermeni siyasi partisi 1885’te Van’da kurulan Armenekan Partisidir. Daha sonra 1887’de Cenevre’de Hınçak Partisi, 1890’da Tiflis’te Taşnak Partisi kuruldu. Üç partinin de ortak hedefi Doğu Anadolu illerinde 1878 Berlin Kongresinde vaat edilen reformların gerçekleştirilmesi için mücadele etmekti. Armenekan Partisi’nin en kapsamlı faaliyeti, diğer partilerle birlikte 1896 Van ayaklanmasına katılmak oldu. Hınçak Partisi; bağımsızlığı ve Osmanlı, Rus, İran Ermenilerinin birleşmesini hedeflemekteydi. Taşnak Partisi ise asıl olarak Osmanlı Ermeni’lerinin demokratik siyasal ve ekonomik hakları ile ilgilenmekteydi.

Ve artık Osmanlı’nın güçsüzleştiğini anlayan Ermeniler her zaman yaptıkları gibi saf değiştiriyorlardı..

Osmanlı Devleti’nin güçsüzleştiği 19.yüzyılda önce Rusya sonra İngiltere ve diğer Batılı ülkeler Balkanlar’ daki hıristiyan halkları ve Anadolu’daki Ermenileri Osmanlı Devletine karşı tahrik ve teşvik etti. 93 Harbi denilen Türklerin yenilgisi ile biten 1877-1878 Türk-Rus Savaşından sonra Türkler, 500 yıldan beri oturdukları Rumeli topraklarından imha edilerek sökülüp atıldılar. Bu durum Ermenileri de harekete geçirdi. Ermeni patriği ve Ermeni ileri gelenleri Türk tebasından olmalarına rağmen Rus başkumandanı Grandük Nikola’yı tebriğe gittiler. Anadolu’da hiç bir yerde çoğunluk olmadıkları halde, kendilerine Ermenistan kurulmasını istediler Bu olmadı ama Ermeni adı ilk defa uluslararası bir antlaşmaya,yani 1878 Yeşilköy Türk-Rus Antlaşmasına girdi. Daha sonra İngiliz-Rus rekabeti ve diğer devletlerin yardımı ile Ermeni terör örgütleri kuruldu. Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde Osmanlı Devletine karşı isyanlar başlatıldı.

Bu  denli yükselmiş bir topluluğun karşısına gerçek bir Türk gibi dikilen atalarımızın hem kendileri şehit olmuş, hem de Ermenileri öldürmüşlerdir.Şimdi soruyorum bu mu Ermeni Soykırım’ı?

Bizler Türk milleti olarak, birleştiğimizde, damarlarımızdan aldığımız asil kanla ve ilahımızdan aldığımız ruhani güçle bir darbe oluruz.O yüzden bizleri asla birleştirmek istemiyorlar.İsimlerine ne derseniz deyin; Ermeni deyin, soysuz deyin, Kafir deyin, ne derseniz deyin.Ama bir Müslüman-Türk  toplumunun damarlarına basarsanız, ne olursanız olun bunun bedelini ödemek zorunda kalırsınız.Ne demiş üstad: ‘’ Dava ölmez, bu dava Allah’ın davasıdır.Ezelde başlamış ve ebede dek devam edecektir.’’ Yani bir Ermeni’nin yapmaz, yapamaz dediğini son günlerde şahit olarak bir Türk’ün yaptığını görmek bizlere acı veriyor.Bizler köklü bir Türk-İslam Devleti’nin torunları olarak gelin birleşelim.Gelin kardeş olalaım!

 

 

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar