Kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden ve bu yolu kendisine şiar edinmiş bir topluluktan bahsedeceğim.Öyle ki, İtalyan tarihçilerine göre ‘’Acayip bir millet’’ olarak nitelenseler de Osmanlı toplumunda kendilerine ‘’Millet-i Sadıka’’ denmiştir.
Tarihin babası olarak adlandırılan Eski Yunan tarihçisi Heredot;
Ermeniler'in, Trakya kökenli bir halk olan Frigler'in (Frigyalılar)
doğuya, Urartu bölgesine yönelen bir kolu olduğunu söylemiştir.
Ermeniler, Balkanlar'dan Anadolu'ya
gelen, Hint-Avrupa kökenli ve Trak-Frig soyundandırlar. Frigler'in bir
kolu, İliryalılar (Arnavutlar)'ın baskısıyla M.Ö. 6. yüzyılda Doğu
Anadolu'ya göçederek yerleşmişlerdir. Böylece bölgenin eski halklarının
kalıntıları (Urartular,Hurriler) ve bazı Kafkas kökenli yerli halklarla
beraber bugünkü Ermeni toplumunu meydana getirdiler.
Ermeniler kendilerine Hay ve
ülkelerine Hayastan veya hayk adını verirler. Yabancı
ulusların Ermeni ülkesi için kullandıkları bir terim olan Armina veya Arminiya
ilk kez M.Ö. 510 tarihli Eski Farsça (Persçe) Bisutun Yazıtında kaydedilmiştir.
Bölgede M.Ö. 1. binyılın ilk yarısında Urartu
Krallığı hüküm sürmüştür. Urartu uygarlığının M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren
zayıflayıp çökmesiyle, aynı bölgede birbirinden bağımsız hareket eden çeşitli
Ermeni beyleri güçlenerek Antik Ermeni Krallığını meydana getirmişlerdir. M.Ö.
1. yüzyıldan MS 4. yüzyıla dek Ermeni krallığının, bir yandan Roma, diğer
yandan İran'da kurulan Part ve daha sonra Sasani imparatorlukları
arasında bir tür "tampon bölge" görevi üstlendiği görülür. Krallar
sık sık dış güçlerin müdahaleleriyle değişmiş, hatta kraliyet hanedanı dışından
yabancı asıllı kişiler zaman zaman Roma veya İran baskısıyla kral
atanmışlardır. Kraliyet makamının zayıfladığı bu dönemde yerel bey hanedanları
(nakharar 'lar) güçlenmiş
ve çok sayıda beylikler ortaya çıkmıştır. En önemli hanedanları Muş'ta
Mamigonyan'lar, Kars 'ta Gamsaragan'lar, Erzurum İspir 'de, daha
sonra Kars, Ardanuç ve Muş'ta Bagratuni'ler, Başkale ve Van'da
Ardzruni'ler, Gevaş 'ta Rştuni'ler, Tekman 'da Vahevuni'ler, Erçiş
'te Abahuni'ler, Malazgirt 'te Knuni'lerdir.
387 yılında Ermenistan, Doğu Roma İmparatorluğu ile Sasani
İmparatorluğu arasında ikiye bölünmüştür. Bu tarihte çizilen ve
Erzurum-Silvan-Nusaybin hattından geçen sınır, yaklaşık 300 yıl boyunca
Bizans-İran sınırını oluşturmuştur. Batı Ermenistan bu tarihten itibaren Bizans
tarafından atanan (fakat çoğunlukla yerel nakharar ailelerinden gelen) askeri valilerce yönetilirken,
Doğu Ermenistan'da kraliyet hanedanı 421 yılına kadar hüküm sürmüş, bu tarihten
sonra doğuda da İran tarafından atanan valiler (vostikan 'lar) dönemi başlamıştır. Ancak 451 yılında, İran
Sasani imparatorlugu Ermenilerin dini seçimlerini zor kullanarak değiştirmek
istediğinde, Ermeni beylerinin temsilcisi (sparabed) Vartan Mamigonyan önderliğinde İran'a karşı
başlatılan savaş yenilgi ile sonuçlanmıştır. Ermeniler yenildiği halde
İranlilar Ermeniler'e dinde özerkliklerini geri vermişlerdir. Bu nedenle
Ermeniler arasında bu yenilgi aslında bir başarı olarak adlandırılır.
Görüldüğü üzere Ermeniler derebeylikler halinde
yaşamışlar ve birbirlerine vatan hissiyle bağlı değillerdir.Aralarında siyasi
bağlar yoktur ve yalnızca yaşadıkları derebeyliklere bağlıdırlar.Aralarında
hiçbir politika yoktur.Ve kim daha güçlüyse onun yanında olmuşlardır.Değişik
bir karaktere sahiptirler.
Osmanlı’nın Anadolu ve Balkanlarda egemenliği ile birlikte,
özellikle İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet tarafından alınması sonrası,
Ermeniler için yeni bir sayfa açıldı. Osmanlı Devleti, 1461 yılından itibaren
Ermenileri üç Gayrimüslim (Rum, Yahudi, Ermeni) milletten biri olarak kabul
etmiştir. Osmanlı millet sisteminde, dini topluluklar olan Rum, Ermeni ve
Yahudi cemaatlerine özerk statü verilmiştir. Bu toplulukların dini
önderlikleri, kendi cemaatleri üzerinde siyasal, mali ve idari yönetim
yetkilerine de sahiptiler. Osmanlı Devleti’nde, 19.yüzyıldaki modernleşme
dönemlerine kadar bu cemaatlerin kendi örf ve adetlerine göre yaşaması için bir
sistem kurulmuştu. Kamu güvenliği ve ceza hukuku alanları dışında, borç, evlilik,
miras, ticaret, eğitim vb. konularda her cemaatin kendi kuralları, mahkemeleri,
okulları, yargıçları vardı. Müslüman olmayan topluluklara mensup kişilerin geri
hizmetler veya özel uzmanlık gerektiren meslekler (doktorluk, mimarlık,
tercümanlık vb) dışında muharip asker olması yasaktı. Askerlikten muaf olmak
isteyen gayrimüslimler “cizye” vergisi öderdi. Toprak sahibi Gayrimüslimler,
Müslümanlardan farklı olarak “haraç” vergisi de öderdi.Ermeni Patrikhanesi,
içerisinde ruhanilerin yanında sivillerin de yer aldığı, halkın katılımına açık
bir yönetim organizasyonuna sahipti. Zaman içinde kurumsallaşan bu
mekanizma dini fonksiyonunun yanı sıra, Ermeni toplumsal yaşamının idari
merkezi haline de geldi. Çalışmalarını sivil ve ruhanilerden oluşan bir kurul
aracılığıyla gerçekleştiriyordu.Özellikle 18.yüzyıldan itibaren Avrupa’nın
kapitalistleşmesi ile birlikte Osmanlı ile Batı arasındaki ticari ve ekonomik
ilişkiler Gayrimüslimler tarafından sürdürüldü. Özellikle Doğu ve Akdeniz
ticaretinde, İstanbul-İran-Asya hattında Ermeni tüccarlar çok etkindi.
Osmanlı-İngiliz ticareti Ermeniler tarafından yürütülmekteydi.19.yüzyılda
milliyetçilik hareketlerinin gelişmesi ile birlikte, Osmanlı millet sisteminde
değişim zorunlu oldu. II. Mahmut zamanında başlayan modernleşme hareketleri
sırasında milletlere bölünmüş bir Osmanlı toplumu yerine, aynı kurallara tabi
Osmanlı vatandaşlığı sistemine geçildi. 1856 Islahat Fermanı ile birlikte dini
liderlerin otoriteleri sınırlandırıldı, seküler bir modelin uygulanmasına
başlandı. Bu tek tip vatandaşlık modeli her ne kadar ileri bir hareket olarak
görünse de, cemaatlere mensup Gayrimüslimleri Osmanlı Devleti karşısında
savunmasız bırakmıştır.Ermeni toplumunda “Amira” (emir) olarak adlandırılan
ayrıcalıklı bir kesim Osmanlı sisteminde önemli rol oynamıştır. Amiralar, sahip
oldukları zenginlik sayesinde saray ile çok yakın ilişkide olmuşlar,
patriklerden bile güçlü hale gelmişlerdir. Devlet adına vergi toplayan, devlete
borç vererek sarraflık yapan, orduya iaşe sağlayan, baruthane işleten, darphane
eminliği, saray mimarlığı yapan Amiralar, devletin dış işlerinde ve
bürokrasisinde de önemli görevler üstlendiler. Osmanlı’da ilk Ermeni bakan,
1866 yılında Postahane Nazırı olan Krikor Ağaton Efendi’dir. Daha sonra da pek
çok devlet görevinde Ermeniler yer almıştır.
Bu denli yüceltilmiş bir toplum hatta ‘’Millet-i Sadıka’’ denilen
toplum tarihinde de görüldüğü gibi yanlı gözükmesinde sakin kalamadı elbette.İki
yüzlü bir çalışmaları olacaktı elbette..
Baskı koşulları altında Ermeniler arasında milliyetçilik akımları
ve radikalizm hızla yayıldı. Milliyetçilik ideolojisinin taşıyıcı unsuru olarak
öğretmen, doktor, avukat gibi meslek sahipleri, aydınlar, yazarlar önemli işlev
gördü.
İlk Ermeni isyanları 1862 Zeytun, 1863 Erzurum ve Van direnişleridir.
Ermeni ileri gelenlerin bu bölgedeki sorunları Ermeni Milli Meclisi aracılığı
ile Osmanlı yönetimine iletme girişimleri de sonuç vermedi. Bunun üzerine 1870
ve 1880’li yılların başlarında ilk gizli Ermeni dernekleri (Miutyun
Pirgutyun-Kurtuluş Birliği, 1872-Van; Baştbun Hayrentyas-Vatan Koruyucuları,
1881-Erzurum) kuruldu. İlk Ermeni siyasi partisi 1885’te Van’da kurulan
Armenekan Partisidir. Daha sonra 1887’de Cenevre’de Hınçak Partisi, 1890’da
Tiflis’te Taşnak Partisi kuruldu. Üç partinin de ortak hedefi Doğu Anadolu
illerinde 1878 Berlin Kongresinde vaat edilen reformların gerçekleştirilmesi
için mücadele etmekti. Armenekan Partisi’nin en kapsamlı faaliyeti, diğer
partilerle birlikte 1896 Van ayaklanmasına katılmak oldu. Hınçak Partisi;
bağımsızlığı ve Osmanlı, Rus, İran Ermenilerinin birleşmesini hedeflemekteydi.
Taşnak Partisi ise asıl olarak Osmanlı Ermeni’lerinin demokratik siyasal ve
ekonomik hakları ile ilgilenmekteydi.
Ve artık Osmanlı’nın güçsüzleştiğini anlayan Ermeniler her zaman
yaptıkları gibi saf değiştiriyorlardı..
Osmanlı Devleti’nin güçsüzleştiği 19.yüzyılda önce
Rusya sonra İngiltere ve diğer Batılı ülkeler Balkanlar’ daki hıristiyan
halkları ve Anadolu’daki Ermenileri Osmanlı Devletine karşı tahrik ve teşvik
etti. 93 Harbi denilen Türklerin yenilgisi ile biten 1877-1878 Türk-Rus
Savaşından sonra Türkler, 500 yıldan beri oturdukları Rumeli topraklarından
imha edilerek sökülüp atıldılar. Bu durum Ermenileri de harekete geçirdi.
Ermeni patriği ve Ermeni ileri gelenleri Türk tebasından olmalarına rağmen Rus
başkumandanı Grandük Nikola’yı tebriğe gittiler. Anadolu’da hiç bir yerde
çoğunluk olmadıkları halde, kendilerine Ermenistan kurulmasını istediler Bu
olmadı ama Ermeni adı ilk defa uluslararası bir antlaşmaya,yani 1878 Yeşilköy
Türk-Rus Antlaşmasına girdi. Daha sonra İngiliz-Rus rekabeti ve diğer
devletlerin yardımı ile Ermeni terör örgütleri kuruldu. Anadolu’nun çeşitli
şehirlerinde Osmanlı Devletine karşı isyanlar başlatıldı.
Bu denli
yükselmiş bir topluluğun karşısına gerçek bir Türk gibi dikilen atalarımızın
hem kendileri şehit olmuş, hem de Ermenileri öldürmüşlerdir.Şimdi soruyorum bu
mu Ermeni Soykırım’ı?
Bizler Türk milleti olarak, birleştiğimizde,
damarlarımızdan aldığımız asil kanla ve ilahımızdan aldığımız ruhani güçle bir
darbe oluruz.O yüzden bizleri asla birleştirmek istemiyorlar.İsimlerine ne
derseniz deyin; Ermeni deyin, soysuz deyin, Kafir deyin, ne derseniz deyin.Ama
bir Müslüman-Türk toplumunun damarlarına
basarsanız, ne olursanız olun bunun bedelini ödemek zorunda kalırsınız.Ne demiş
üstad: ‘’ Dava ölmez, bu dava Allah’ın davasıdır.Ezelde başlamış ve ebede dek
devam edecektir.’’ Yani bir Ermeni’nin yapmaz, yapamaz dediğini son günlerde
şahit olarak bir Türk’ün yaptığını görmek bizlere acı veriyor.Bizler köklü bir
Türk-İslam Devleti’nin torunları olarak gelin birleşelim.Gelin kardeş olalaım!
0 Yorumlar