Bir yazarı bütün yönleriyle ele almak istemek, dünyanın en zor şeylerinden biridir. Ve bir de bu yazar başarılıysa, işiniz imkansıza dönüşecektir. Elbette onu tüm yönleriyle anlatmak istesem de bu imkansızdır. O yüzden daha az cümleyle, daha net mesajlar verebilmek niyetindeyim.
Asıl adı Abdulkadir Pirhasan olan yazar, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi’nden mezun olmuştur. Üniversite mezuniyetinin edebiyat
öğretmenliği yapmıştır. 1951 yılında siyasî düşünceleri nedeniyle görevine son
verildi ve tutuklandı. 9 yıl ceza aldı, 7 yıl sonunda şartlı tahliyeden
faydalanarak serbest kaldı. Gar Yayınları'nı Rıfat Ilgaz ile
kurduktan sonra, 1960'ta Dolandırıcılar
Şahı filmi ile senaristliğe başladı. Senaristliğine devam eden
Türkali, 1965'te yönetmenliği denemiştir.
Bir Gün
Tek Başına ve Mavi Karanlık gibi romanları Türk
edebiyatının en büyük eserleri arasına girmiştir. Bu romanlarını Yeşilçam
Dedikleri Türkiye ve Tek Kişilik Ölüm başlıklı
romanları takip etti.
Türkiye Komünist Partisi'nin ilk üyelerindendir. 2002 seçimlerinde Demokratik Halk Partisi'nden aday olarak aktif siyasete atılmıştır.
Yönetmen Barış Pirhasan’ın (https://tr.wikipedia.org/wiki/Bar%C4%B1%C5%9F_Pirhasan) babası, yönetmen Yusuf Pirhasan’ın(https://tr.wikipedia.org/wiki/Yusuf_Pirhasan) dedesidir.
Wikipedia’ya ait olan bu bilgilerden sonra onu bir de kendi mizacıyla
tanıyalım…
Vedat Türkali’yi bir Edebiyat Öğretmenimin tavsiyesi üzerine
tanıdım. Onun ilk okuduğum eseri, Tek Kişilik Ölüm’dü. Bu kitap, Türkiye’de
Komunizm hareketinin nasıl başlayacağı; başladığı veyahut devam ettiğinin
eseridir. Söyledim ya başarılı bir yazardır diye. Elbette öyle. Yazdıklarına
baktığınızda, olayları bizzat kendiniz yaşıyor gibi oluyorsunuz da kendinizden
nefret ettirir hale dahi girebiliyorsunuz. Çünkü yazar da bazen nefret
ettiriyor. Daha sonra Komunist kitabını okudum. Bu kitap, onun kendi hayatını
anlattığı eseridir. Ve benim de daha sonrasında onu araştırmama vesile olan
kitaptır. Din konusuna değinir, aydınlığa
değinir; kendisini hep Kemalist olarak adlandırdığını söyler.
İzlediğiniz videoya Vedat Türkali’nin röportajlarını izlerken denk
geldim. Öcalan’a gönderdiği kitabı araştırdığımda ‘’Bir Gün Tek Başına’’
olduğunu öğrendim. Bu kitapta, ana konular şöyle, cinsellik ve ırkçılığın
yanında çokça siyaset. Müthiş bir melankolik ile başlıyor kitap. Sonra tabii
siyaset, dönemin durumu, muhalefet ve partiler eleştiriliyor. Peşine
karakterimiz evli olmasına rağmen kendisinden 20 yaş küçük ama devrimci bir
kadına aşık oluyor. Oysa karakterimizin eşi namuslu, eşine ve çocuğuna bağlı bir
kadındır. Hayatın gerçeği deyip geçiştiriyorsunuz. Bir yandan da siyaset
girince işin içine devrimcilerle karşılaşıyorsunuz. İşçilerin hakkı korunurken,
dinleri yargılanmaktadır. Gariptir ki, devrimciliği savunacağımıza devrimciliği
tekrar sorgulamamızı istiyor yazar. Çünkü karakterlerimiz kitapta bencil
olduklarını söylüyorlar. Baktığımızda Komunizm’de böyle bir şey olmamalı.
Sonrasında ise yasak aşkına biz de aşık oluyoruz. Beğeniyoruz yani onu.
Komunizm’de bu da yoktur. Hak kavramı konusunda ise taraf olmamızı istiyor
Vedat Türkali, iyi de bu da Komunizm’in istediği değil ki. Herkese eşitlik mi
bu? Vs. (Tüm kitabı anlatmak değil amacım, sadece fikirlere dokunabilmek.)
..
Hal böyle olunca, o videodan sonra da anladım ki bu kitap sipariş
üzere yazılmış bir kitaptı. O kadar yanlışı toplumumuza adapte edebilmek için.
Çünkü gönderdiği Öcalan’ın yaptığı şeylerdi zaten bu okuduklarımız. Ayrıca,
Komunist kitabında kendisini Kemalist olarak atfedip, daha sonra bir
röportajında ‘’Kemalistler Kürtleri Arkadan Vurdu!’’ demesi, işin garip
tarafıdır. Şimdi sen, Kürtleri arkadan mı vurdun?
Ayrıca yine baktığımda Sedat Peker de bir videosunda bu kitabı
önermiş.
0 Yorumlar