M: Selamunaleyküm Yusuf kardeşim. Öncelikle hoş geldin. Bugün seninle geçtiğimiz günlerde gittiğin Suriye hakkında konuşacağız inşallah. Fakat öncelikle seni tanımak isterim.
Y: Vealeykümselam. Hoş buldum. Allah razı olsun Murat kardeşim. Çok teşekkür ederim bu röportaj için de. Ben Muhammed Yusuf TUNÇ. Atatürk Üniversitesi İşletme bölümü 2. Sınıf öğrencisiyim, 20 yaşındayım. Sosyal medyada yaptığımız çalışmaların yanı sıra çeşitli sivil toplum kuruluşlarında da çalışmalarımızı yürütmekteyiz inşallah.
M: Maşallah. Seni tanıdığımıza memnun olduk. Açıkçası konumuza bir an evvel geçmek istiyorum. Çünkü dolu olduğunu biliyorum. Şöyle bir soruyla başlamak isterim: Suriye’ye nasıl gittin Yusuf?
Y: Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Suriye’ye gidebilmek epey meşakkatli. Çünkü Türkiye-Suriye arasındaki kapılar oldukça güven altına alınmış durumda. Ne bir Suriyeli girebiliyor ne de çıkabiliyor şu anda. Bizse, gidebilmek için İstanbul’dan İHH genel merkezinden izin için haber bekledik. Çünkü biliyorduk ki yardım yapan insanlara bu vakfın böyle bir iyiliği vardı. Allah razı olsun. Gidip kendi yardım tırınızı kendiniz dağıtabiliyorsunuz. Biz de haber geldikten sonra elhamdulillah gittik ve yardımları dağıttık. Erzurum SÖZAŞ’tan da bir abimiz vesile oldu. Allah razı olsun. İHH görevlileriyle birlikte dokuz kişi gittik. Şunu da eklemeliyim tırın büyük çoğunluğu SÖZAŞ gruptan yardımlarla doluydu. Bizim de eklediklerimizle beraber tırı doldurduk elhamdulillah.
M: Hay maşallah! Ne gurur verici bir şey. Rabbim razı olsun… Şimdi Yusuf merak ettiğim nokta şu, Suriye’ye girdikten sonra nasıl bir ortamla karşılaştınız?
Y: Şöyle oldu, aslında Suriye’ye girdikten sonra değil de sınır kapısını anlatmalıyım. Öncelikle şunu söylemek istiyorum, biz Suriye’de kalmadık. Biz Hatay/Reyhanlı’da kaldık. Reyhanlı’da Katar ve Türkiye’nin işbirliği ile yaptığı yetim köyünde kaldık. Suriyeli yetimlerin barındığı müthiş bir köy. 1200 kişilik bir kapasitesi var.Şu anda 800’e yakın öğrenci var orada. Hepsi Suriyeli. Lakin şöyle bir durum var bu ilkokul, ortaokul ve lisesi bulunan MEB’e bağlı bir okul. Fakat lisesini uluslararası İmam-Hatip haline getirip 32 ülkeden yetim öğrencileri getirmek planları var.
M: Maşallah.
Y: Allah devletimize zeval vermesin. Bizi orada güzel bir şekilde ağırladılar. Sabah namazını öğrencilerle birlikte kılıp onların ayarladığı servislere binip yola çıktık. Sınır kapısına gittik. Sınır kapısında sizi oldukça fazla bekletiyorlar güvenlik sebebiyle. Kimliklerinizi alıyorlar.
M: Türk kimliği değil mi, pasaport vs. gerekmiyor?
Y: Evet, Türk kimliğinizle giriyorsunuz. Vizesiz ve pasaportsuz giriş yapıyorsunuz. Kapıda kimliğini alıyorlar, sana mavi bir kart veriyorlar. Mavi kart ile giriş yapıyorsun aslında. Çıkarken kimliğini alıyorsun.Biz girdik sınır kapısına, orada dikkatimi şu çekti, orada müthiş bir atmosfer var.Mücahidler var ve hepsi güler yüzle karşıladı bizi. Çok mutlu etti bu bizi, içimizi ısıttı. Yani baktığınızda eli silahlı insanlar ve savaş ortamı orası. Karşılarındakine oldukça güven veren insanlardı Allah razı olsun. Çok güvenli bir şekilde girdik ve sınırdan sonraki İHH’nın lojistik merkezine gittik. Orada İHH bir merkez kurmuş, oradaki merkezde bizi yeniden farklı bir araca bindirdiler ve o araçla Suriye’nin içerisine girdik. Sonra da kamplara gitmeden önce İHH’nın protez kol ve göz sağlığı merkezleri var. Mesela bu göz sağlığı merkezinde 7 ayda 700 ameliyat yapılmış katarakt vs. gibi ameliyatlar. Buraları gezdik gördük. Suriye sınırındaki maceramız bu şekilde işte.
M: Eyvallah. Peki bu sınırdaki insanlar, herhangi bir oluşumlar mı, mesela haberlerde duyuyoruz ÖSO gibi iyi oluşumları. Onlar neydi?
Y:Şu şekilde, şimdi İdlip’te ÖSO’nun olduğunu söylüyorlar. Lakin İdlip şu anda İslam ordusu Heyetu Tahrirü’ş Şam koruması altında. Bunun sebebi şu Tahrirü’ş Şam dünya genelinde tanınmayan bir ordu olduğu için ÖSO tanınıyor ve o söyleniyor. Fakat orada Tahrirü’ş Şam var. Yani İslam adına savaşan mücahidler var. Sınırda da bunlar bizi karşıladı. Fakat kendi zannımca sınır kapısında ÖSO’ da vardı.Çünkü kılık kıyafeti farklı askerler de vardı.
M: Evet, Heyeti Tahrirü’ş Şam, ÖSO kadar bilinmeyen bir ordu. Ve eminim daha nice adını bilmediğimiz İslam adına hareketlenen oluşumlar vardır orada. Pek ala Yusuf. Şimdi şöyle bir soruya geçmek istiyorum. Bir video attık HakSada Youtube kanalına. O videoda benim dikkatimi çeken genelde çocuklar oldu. Bu çocuklar hakkında ne diyebilirsin, ne gördün onlarda?
Y: Şöyle ki biz evvela İHH’nın yaptığı çadır kamplara ve pirket evlere gittik. Şunu gördüm orada. Belki de bu savaştan kaynaklı psikolojik bir durumdur bilmiyorum ama hepsi o kadar güler yüzlü ki. Yani düşünüyorum da resmen savaşın içinde doğdular. Baktığımızda 2011’den bu yana orada savaş var ve o çocukların çoğu o yılda dünyada yoktu belki de. Ve o kadar dikkatimi çekti ki bu durum. Ayrıca Türkleri çok seviyorlar. İHH’nın etkisi çok büyük ondan eminim. Ve ben etrafa bakıyorum yıkık dökük harabe görüyorum. Onlar bakıyor tasviren cennet görüyor gibiler. . Yani bakıyorum, Afrika gibi orası.Sadece renk farklılıkları var. Hatta Afrika daha iyi. Taştan tuğladan evlerde kalıyorlar. Suriye’dekiler çadırda kalıyorlar.Yani yağmur yağdığında direkt ıslanıyor batıyor çıkıyor vs. .. Ama yüzlerinde öyle büyük bir neşe bir mutluluk var ki. Görmelisiniz. İnşallah herkese nasip olur orayı görebilmek.
M: Amin, inşallah! Peki etnik yapıları nasıl onların, giyim kuşamları mesela?
Y: Şu şekilde, İdlip şu anda dünya üzerinde hakiki şeriatı uygulayan tek bölge. Çünkü İdlip şu anda Heyeti Tahrirü’ş Şam koruması altında. Ve dikkatimi şu çekti, orada su olmamasına rağmen getirdiğimiz suları kadınlar tek tek sıraya girdiler ve sakince alıp gittiler.
Ve iffetsizliğe dair hiçbir şey yok. Tamamıyla kapalı kadınlar var orada. Erkeklerde de herkesin İslam’a uygun giydiğini ve genelin sakallı olduğunu gördüm. Zaten orada her şey şeriata uygun ilerliyor.Ticaret, ceza, adliye her şey şeriata uygun şekilde ilerliyor.
M: Maşallah. Aslında şunu merak ettim şimdi. O kadar insan yaşıyor orada. Bu alış-verişi yani ticareti geçimi nasıl sağlıyorlar?
Y: İdlip merkeze girdik biz. Orada tamamıyla Türk lirası geçiyor. Suriye parası vs. kullanılmıyor. Aslında insanlar sanıyor ki oradaki insanlar geçinemiyorlar. Ben de öyle sanıyordum gitmeden önce. Ama gördüm ki müthiş bir zeytin ticaretleri var.Zeytin tarlaları, zeytinler zeytinyağları mükemmel. Ekonomi de şöyle sağlanıyor, orada çok fazla tır geçiyor. Yani ticaret tırları. Tahrirü’ş Şam bunlardan vergi alıyor. Gümrük vergisi alıyor. Bu da oldukça güzel bir getiri sağlıyor zaten. Mesela petrol, gıda vs. şeyler Türkiye’den giriyor.
M: Evet, çok merak ettiğim konulardan biri de o aslında. Fiyatlar nasıl orada?
Y: Çok uygun. Biz oraya giderken Türkiye’de benzin 20 ₺ idi. Orada 15₺ idi. Yani şöyle düşün, buradaki fiyatların vergisiz hali oradaki fiyat. Hiçbir şeyde vergi koymuyorlar. Ama ayçiçek yağı çok pahalı. Üretim olmadığından.
M: Anladım. Peki son olarak da şu soruyu sorayım ve seni daha fazla yormadan röportajımızı bitirelim inşallah. Yusuf, bir savaş ortamını gördün. Ve Müslüman bir ortamda gördün bunu. Biz de Müslüman bir ülkeyiz. Aramızdaki fark ne, sadece günümüzde savaş görmemiş oluşumuz mu?
Y: Estağfurullah, eyvallah. Öncelikle oradaki savaşın nedeniyle başlayayım. Bildiğimiz gibi orada 2011’deki haksızlığa karşı yapılan yürüyüşler savaşa döndü. ‘’destekli Esad’’ ve Müslümanlar arasındaki bir savaştı bu. Kardeşi kardeşe vurdurttular.
Bizimse yapmamız gereken haksızlık gördüğümüzde dur diyebilmek olmalı. Tüm dünyada böyle olduğu gibi kendi ülkemizde de. Ve bir Sünni çatı altında, dikkatini çekerim Sünni çatısı altında, efendimizin sünnetlerine ve Allah’a uygun şekilde hareket edecek insanlar yetiştirmeliyiz. Çünkü görüyoruz ki biz geçmişte dünyaya getirdiğimiz barışta ilk sebep İslam ahlakıyla ahlaklanmış olmamızdı. İslam ahlakıyla ahlaklanmadığımız sürece her an savaş olabilir burada da. Çünkü fikir özgürlüğü adı altında insanlar birbirlerine ahlaksızlık etmekteler. Yani ben çok az gördüm haksızın, haklı karşısında sustuğunu. Hep bir kavga- dövüş. Halbuki İslam ahlakıyla ahlaklanmış olsak, herkese saygı duyarız. Ta ki bam teline vurulmadığı sürece. Yani İslam’a, Allah’a ve resulüne hakaret edilmediği sürece barış ortamında yetiştiğimizi zaten görmüştük tarihimizde, bugün de görebiliriz.
Şunu da eklemek istiyorum.Çevremizde bazı insanlar ‘’Suriyeliler gitsinler niye gitmiyorlar, kendi ülkeleri değil mi?’’ tarzında sitem ediyorlar. Biz tek pencereden baktığımızdan savaşın kolay olduğunu sanıyoruz. Halbuki görüyoruz ki orada zaten savaşmışlar. 1.5 milyon şehit vermişler. Ve orada bir düşmana karşı savaşmıyorlar. Kendisi bu safta kardeşi karşı safta adamın. Beyin yıkama olayları da çok. Mesela bir şey duydum. Bir kardeşim anlattı. Diyor ki, ‘’ben bu taraftayım amcamlar karşıdalar. Amcam geldi babamı vurdu gelmedi diye yanına. Sonra abim de amcamı vurdu.’’ İşte böyle. İnsanlar savaştan değil, yanlıştan kaçtılar. Hepsi Müslüman bir ailedeler ama bazılarının beyinleri yıkandı. Ve Amerika’nın dediğini yapmaya başladılar. Bu yıkanmış beyinleri öldürmemek için başka ülkelere gittiler onlar.
M: Eyvallah. Çok önemli bir noktaya değinerek bitirdik sözlerimizi. Allah razı olsun, çok memnun olduk. Sayende Suriye’nin iç yüzünü görmüş olduk bir nebze de olsa. Çok teşekkür ederiz.
Y: Ben teşekkür ederim. Allah’a emanet olunuz…
0 Yorumlar