Özet
Tasavvuf düşüncesinin
temel kavramlarından biri olan “fena”, sâlikin nefsinden arınarak ilâhî
varlıkta yok oluşunu ifade eder. Bu çalışmada, fenanın Vahdet-i Vücut doktrini
içindeki teorik ve pratik boyutları, tarihsel kökenleri ve diğer tasavvufî
kavramlarla (beka, sahv, sekr, marifet) ilişkisi çerçevesinde ele alınmıştır.
İbnül Arabî, Mevlânâ ve Abdulkerim el-Cîlî gibi mutasavvıfların görüşleri
üzerinden fena kavramının ontolojik ve epistemolojik anlamı analiz edilerek
günümüz insanının varoluşsal arayışlarına nasıl karşılık verebileceği
tartışılmıştır.
1. Giriş:
Fena Kavramının Tasavvuftaki Konumu
Tasavvuf, insanın
hakikate ulaşma yolculuğunu disipline eden bir manevî eğitim sürecidir. Bu
yolculukta “fena”, sâlikin nefsini aşarak ilâhî varlıkta erimesini ifade eder.
Fena, yalnızca teorik
değil; aynı zamanda derin bir tecrübe ve dönüşüm sürecidir. Vahdet-i Vücut
anlayışı ise, tüm varlığın Allah’ın tecellîlerinden ibaret olduğunu savunur ve
fena kavramını bu metafizik zemin üzerinde temellendirir.
2. Fena
Kavramının Kavramsal ve Tarihî Seyri
2.1
Etimolojik ve Tasavvufî Çerçeve
Fena (فناء), Arapça 'yok olmak' anlamına gelir. Tasavvuf literatüründe
genellikle üç aşamada tanımlanır:
1.
Fena fi’ş-şeyh (mürşide teslimiyet),
2.
fena fi’r-Resûl (peygamberin ahlâkıyla bütünleşme),
3.
fena fillâh (ilâhî varlıkta mutlak yok oluş). [1]
[1] Süleyman Uludağ,
Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Kabalcı, 2012.
2.2 Tarihî
Seyir
“Müridin
kötü huy ve vasıflarını yok edip onların yerine iyi hasletler kazanması”
anlamında kullanılan fenâ terimi; özellikle ilk dönemlerde cehaletin yerine
ilmin, gafletin yerine zikrin, zulmün yerine adaletin, nankörlüğün yerine
şükrün, mâsiyet ve günahın yerine taat ve ibadetin geçmesi şeklinde
anlaşılmıştır. Sûfîlerin yaşadıkları tasavvufî hallerle ilgili görüş ve tespitleri
zenginleştikçe fenâ kavramı da değişik ve zengin boyutlar kazanmıştır. Tasavvufî
kaynakların ortaklaşa verdikleri bilgilerden, fenâ kavramını kullanarak bunu
tarif eden ilk sûfînin Ebû Saîd el-Harrâz olduğu anlaşılmaktadır. Ona göre fenâ,
kulun kulluğunu görmekten fâni olmasıdır. Hallâc-ı Mansûr'un 'Enel-Hak'
ifadesi ise, fena deneyiminin en güçlü sembollerinden biri olarak karşımıza
çıkmaktadır. İmam-ı Gazzâlî, fenayı, kalbî ve aklî arınmanın zirvesi olarak
görürken, İbnül Arabî bu kavramı sistematikleştirerek varlığın mutlak Varlık’a
dönüşü olarak tanımlamıştır.
Tasavvufu
“Allah’ın seni sende öldürmesi, kendisinde diriltmesi” şeklinde tarif eden
Cüneyd-i Bağdâdî, fenâ halini yaşayan sûfînin ruh hallerini üç kademede
incelemiştir. Son merhalede bulunan dervişin saflık, sükûnet ve teslimiyetiyle
elest bezmi arasında kurduğu benzerliği daha sonra Kelâbâzî de tekrar
edecektir. Bu mutasavvıflara göre Allah’ın, fenâ halini yaşayan sûfîyi günah
işlemekten koruduğuna Buhârî’de yer alan (Riḳāḳ, 38) “Ben onun gözü, kulağı... olurum” meâlindeki kutsî
hadis işaret etmektedir. [2]
[2] Süleyman Ateş, Cüneyd-i Bağdâdî: Hayatı, Eserleri ve Mektupları,
İstanbul 1970, s. 136.
3.Vahdet-i
Vücut Doktrini ve Fena’nın Ontolojik Temeli
3.1
Metafizik Yapı
İbnül Arabî'nin
metafiziğinde Hakîkat-i Muhammediyye, A‘yân-ı Sâbite ve İnsan-ı Kâmil
kavramları temel teşkil etmektedir. Fena, insanın bu metafizik basamaklardan
geçerek mutlak varlıkla bütünleşmesini ifade eder. [3]
[3] Ekrem Demirli, İbn
Arabî Metafiziği, İstanbul: Sufi Kitap, 2019.
3.2 Fena’nın
Tezahürleri
Fena'nın varlıksal
(benliğin silinmesi), sıfâtsal (ilâhî sıfatlarla donanım) ve zâtsal (zatla
birleşme) aşamaları vardır. [4]
[4] Ethem Cebecioğlu,
Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara: Akçağ Yayınları, 2009.
4. Fena’yı
Tamamlayan Kavramlar: Beka, Sahv, Sekr ve Marifet
Beka, fenadan sonra
ilâhî varlıkla var olma halidir. Sekr (cezbe hâli) ve sahv (uyanış), sâlikin
bilinç halleri arasında denge kurar. Marifet ise fena ile elde edilen ‘doğrudan
hakikat’ bilgisidir.
5.Günümüzde
Fena’nın Anlamı ve Eleştirileri
İbni Teymiyye gibi bazı
âlimler, fenanın şer'î sınırları aştığını iddia ederken; Abdülkâdir Geylânî
gibi mutasavvıflar bunun şerîatın özü olduğunu belirtmişlerdir. [5]
[5] Bekir Topaloğlu,
“Vahdet-i Vücûd ve Eleştirileri”, MÜİFD, Cilt 25, Sayı 1, 2003.
Modern bireyin kimlik
bunalımı ve anlam arayışı bağlamında fena, içsel bir dönüşümün sembolü hâline
gelebilir. Carl Jung’un 'individuation' süreci ile fena arasında benzerlikler
kurulabilir.
6. Fena'nın Psikolojik ve Sosyolojik Boyutları
Fena
kavramı, yalnızca metafizik bir teori olarak değil, aynı zamanda bireyin
psikolojik ve toplumsal varoluşunu derinden etkileyen bir deneyim olarak ele
alınmalıdır.
6.1
Psikolojik Boyut:
Fena sürecinde birey, benliğini aşarak ilâhî varlıkla bütünleşir. Bu durum,
modern psikolojideki "benlik kaybı" (ego dissolution) kavramıyla
paralellik gösterir. G.Jung’un psikolojideki "kolektif bilinçdışı"
teorisi, fena deneyiminin evrensel bir ilk deneyim, arketip olabileceğine
işaret eder. Benliğin yok oluşu, bireyde derin bir huzur ve bütünlük hissi
yaratabilir. Ancak bu süreç, aynı zamanda kimlik karmaşası ve varoluşsal kriz
gibi geçici psikolojik zorluklara da yol açabilir. Burada odaklanılan şeyin
nasıl bir probleme çözüm olduğu önemlidir.
6.2
Sosyolojik Boyut:
Toplumsal bağlamda fena, bireyin sosyal rollerinden ve toplumsal beklentilerden
sıyrılmasını sembolize eder. Bu durum, bireyin toplumla olan ilişkisini yeniden
tanımlamasına neden olur. Örneğin, bir mürşidin rehberliğinde gerçekleşen fena
süreci, geleneksel toplumlarda kabul gören bir manevî yolculukken, modern
seküler toplumlarda yabancılaşma veya marjinalleşme olarak algılanabilir.
7. Fena
ve Mistik Geleneklerin Karşılaştırması
Fena
kavramı, aslî manasıyla bütün bir halde insanın varoluşsal birçok meselesine
ışık tuttuğundan, mistik geleneklerde de benzer şekillerde ifade edilmektedir.
7.1
Hinduizm’deki Nirvana:
Hinduizm'de Nirvana, benliğin yok oluşu ve mutlak hakikatle birleşme halidir.
Fena’ya benzer halde Nirvana da bir "uyanış" ve "kurtuluş"
deneyimidir. Ancak Nirvana, daha çok bireyin karmik döngüden kurtulmasıyla
ilişkilendirilirken, fena; ilâhî aşk ve tecelli kavramlarına vurgu yapar.
7.2
Hristiyan Mistisizmi ve Kenosis:
Hristiyan mistisizminde kenosis (boşalma), İsa'nın(Hz.) "kendini
boşaltarak" insan formuna bürünmesini ifade eder. Bu kavram, fena'daki
benliğin ilâhî varlıkta erimesiyle benzerlik taşır. Ancak kenosis daha çok bir
tevazu ve fedakârlık eylemi olarak yorumlanırken, fena ontolojik bir dönüşümü
vurgular.
Bu
karşılaştırmalar, görüldüğü üzere fena kavramının evrensel mistik deneyimlerle
olan bağını ortaya koymaktadır.
8.
Fena'nın Pratikte Uygulanışı
Fena,
teorik bir kavram olmanın çok ötesinde, pratik bir süreçtir.
8.1
Tasavvufî Eğitimde Aşamalar:
- Nefs
Terbiyesi: Sâlik,
nefsinin arzularından uzaklaşarak mürşidin rehberliğinde manevî eğitime
başlar.
- Zikir
ve Murakabe: Düzenli
zikir ve uygulamadaki derinlikle benlik sınırları aşılmaya çalışılır.
- Fena
Hâli: Sâlik,
ilâhî varlıkta yok oluş deneyimini yaşar.
8.2
Günümüz Deneyimleri:
Modern dünyada fena deneyimi çeşitli hallerde görülebilmektedir. Müslüman
bireylerin düşüncede ve ruhta önde gidenlerinin aldığı tasavvufî eğitimin yanı
sıra, seküler ve dinî uygulamalardan uzak kişilerde de bu halin, meditasyon ve
yoga gibi uygulamalarla da kısmen tecrübe edilebildiği görülebilmektedir.
Örneğin, derin meditasyon sırasında yaşanan "benlik kaybı" hissi,
fena'nın seküler bir yorumu olarak görülebilir.
Sonuç
Fena
kavramı, Vahdet-i Vücut doktrini içinde derin bir metafizik ve pratik anlam
taşımaktadır. Psikolojik, sosyolojik ve karşılaştırmalı boyutlarıyla ele
alındığında, bu kavramın yalnızca tarihsel bir tasavvufî teori olmadığı, aynı
zamanda günümüz insanının manevî arayışlarına cevap verebilecek evrensel bir
deneyim olduğu görülmektedir.
Kaynakça
1. 1.Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul:
Kabalcı, 2012.
2. 2. Süleyman Ateş, Cüneyd-i
Bağdâdî: Hayatı, Eserleri ve Mektupları, İstanbul 1970
3. 3.Ekrem Demirli, İbn Arabî Metafiziği, İstanbul: Sufi
Kitap, 2019.
4. 4.Bekir Topaloğlu, “Vahdet-i Vücûd ve Eleştirileri”, MÜİFD,
Cilt 25, Sayı 1, 2003.
5. 5.Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri
Sözlüğü, Ankara: Akçağ Yayınları, 2009.
6. 6.Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
0 Yorumlar