Vahdet-i Vücut'ta "Fena" / Makale - Murat Şah VURAL

Vahdet-i Vücut'ta "Fena" / Makale


Özet

Tasavvuf düşüncesinin temel kavramlarından biri olan “fena”, sâlikin nefsinden arınarak ilâhî varlıkta yok oluşunu ifade eder. Bu çalışmada, fenanın Vahdet-i Vücut doktrini içindeki teorik ve pratik boyutları, tarihsel kökenleri ve diğer tasavvufî kavramlarla (beka, sahv, sekr, marifet) ilişkisi çerçevesinde ele alınmıştır. İbnül Arabî, Mevlânâ ve Abdulkerim el-Cîlî gibi mutasavvıfların görüşleri üzerinden fena kavramının ontolojik ve epistemolojik anlamı analiz edilerek günümüz insanının varoluşsal arayışlarına nasıl karşılık verebileceği tartışılmıştır.

 

1. Giriş: Fena Kavramının Tasavvuftaki Konumu

Tasavvuf, insanın hakikate ulaşma yolculuğunu disipline eden bir manevî eğitim sürecidir. Bu yolculukta “fena”, sâlikin nefsini aşarak ilâhî varlıkta erimesini ifade eder.

Fena, yalnızca teorik değil; aynı zamanda derin bir tecrübe ve dönüşüm sürecidir. Vahdet-i Vücut anlayışı ise, tüm varlığın Allah’ın tecellîlerinden ibaret olduğunu savunur ve fena kavramını bu metafizik zemin üzerinde temellendirir.

 

2. Fena Kavramının Kavramsal ve Tarihî Seyri

2.1 Etimolojik ve Tasavvufî Çerçeve

Fena (فناء), Arapça 'yok olmak' anlamına gelir. Tasavvuf literatüründe genellikle üç aşamada tanımlanır:

1.     Fena fi’ş-şeyh (mürşide teslimiyet),

2.     fena fi’r-Resûl (peygamberin ahlâkıyla bütünleşme),

3.     fena fillâh (ilâhî varlıkta mutlak yok oluş). [1]

[1] Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Kabalcı, 2012.

 

2.2 Tarihî Seyir

“Müridin kötü huy ve vasıflarını yok edip onların yerine iyi hasletler kazanması” anlamında kullanılan fenâ terimi; özellikle ilk dönemlerde cehaletin yerine ilmin, gafletin yerine zikrin, zulmün yerine adaletin, nankörlüğün yerine şükrün, mâsiyet ve günahın yerine taat ve ibadetin geçmesi şeklinde anlaşılmıştır. Sûfîlerin yaşadıkları tasavvufî hallerle ilgili görüş ve tespitleri zenginleştikçe fenâ kavramı da değişik ve zengin boyutlar kazanmıştır. Tasavvufî kaynakların ortaklaşa verdikleri bilgilerden, fenâ kavramını kullanarak bunu tarif eden ilk sûfînin Ebû Saîd el-Harrâz olduğu anlaşılmaktadır. Ona göre fenâ, kulun kulluğunu görmekten fâni olmasıdır. Hallâc-ı Mansûr'un 'Enel-Hak' ifadesi ise, fena deneyiminin en güçlü sembollerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. İmam-ı Gazzâlî, fenayı, kalbî ve aklî arınmanın zirvesi olarak görürken, İbnül Arabî bu kavramı sistematikleştirerek varlığın mutlak Varlık’a dönüşü olarak tanımlamıştır.

Tasavvufu “Allah’ın seni sende öldürmesi, kendisinde diriltmesi” şeklinde tarif eden Cüneyd-i Bağdâdî, fenâ halini yaşayan sûfînin ruh hallerini üç kademede incelemiştir. Son merhalede bulunan dervişin saflık, sükûnet ve teslimiyetiyle elest bezmi arasında kurduğu benzerliği daha sonra Kelâbâzî de tekrar edecektir. Bu mutasavvıflara göre Allah’ın, fenâ halini yaşayan sûfîyi günah işlemekten koruduğuna Buhârî’de yer alan (Riḳāḳ, 38) “Ben onun gözü, kulağı... olurum” meâlindeki kutsî hadis işaret etmektedir. [2]

[2] Süleyman Ateş, Cüneyd-i Bağdâdî: Hayatı, Eserleri ve Mektupları, İstanbul 1970, s. 136.

 

 

3.Vahdet-i Vücut Doktrini ve Fena’nın Ontolojik Temeli

3.1 Metafizik Yapı

İbnül Arabî'nin metafiziğinde Hakîkat-i Muhammediyye, A‘yân-ı Sâbite ve İnsan-ı Kâmil kavramları temel teşkil etmektedir. Fena, insanın bu metafizik basamaklardan geçerek mutlak varlıkla bütünleşmesini ifade eder. [3]

[3] Ekrem Demirli, İbn Arabî Metafiziği, İstanbul: Sufi Kitap, 2019.

3.2 Fena’nın Tezahürleri

Fena'nın varlıksal (benliğin silinmesi), sıfâtsal (ilâhî sıfatlarla donanım) ve zâtsal (zatla birleşme) aşamaları vardır. [4]

[4] Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara: Akçağ Yayınları, 2009.

 

 

4. Fena’yı Tamamlayan Kavramlar: Beka, Sahv, Sekr ve Marifet

Beka, fenadan sonra ilâhî varlıkla var olma halidir. Sekr (cezbe hâli) ve sahv (uyanış), sâlikin bilinç halleri arasında denge kurar. Marifet ise fena ile elde edilen ‘doğrudan hakikat’ bilgisidir.

 

5.Günümüzde Fena’nın Anlamı ve Eleştirileri

İbni Teymiyye gibi bazı âlimler, fenanın şer'î sınırları aştığını iddia ederken; Abdülkâdir Geylânî gibi mutasavvıflar bunun şerîatın özü olduğunu belirtmişlerdir. [5]

[5] Bekir Topaloğlu, “Vahdet-i Vücûd ve Eleştirileri”, MÜİFD, Cilt 25, Sayı 1, 2003.

Modern bireyin kimlik bunalımı ve anlam arayışı bağlamında fena, içsel bir dönüşümün sembolü hâline gelebilir. Carl Jung’un 'individuation' süreci ile fena arasında benzerlikler kurulabilir.

 

6. Fena'nın Psikolojik ve Sosyolojik Boyutları

Fena kavramı, yalnızca metafizik bir teori olarak değil, aynı zamanda bireyin psikolojik ve toplumsal varoluşunu derinden etkileyen bir deneyim olarak ele alınmalıdır.

6.1 Psikolojik Boyut:
Fena sürecinde birey, benliğini aşarak ilâhî varlıkla bütünleşir. Bu durum, modern psikolojideki "benlik kaybı" (ego dissolution) kavramıyla paralellik gösterir. G.Jung’un psikolojideki "kolektif bilinçdışı" teorisi, fena deneyiminin evrensel bir ilk deneyim, arketip olabileceğine işaret eder. Benliğin yok oluşu, bireyde derin bir huzur ve bütünlük hissi yaratabilir. Ancak bu süreç, aynı zamanda kimlik karmaşası ve varoluşsal kriz gibi geçici psikolojik zorluklara da yol açabilir. Burada odaklanılan şeyin nasıl bir probleme çözüm olduğu önemlidir.

6.2 Sosyolojik Boyut:
Toplumsal bağlamda fena, bireyin sosyal rollerinden ve toplumsal beklentilerden sıyrılmasını sembolize eder. Bu durum, bireyin toplumla olan ilişkisini yeniden tanımlamasına neden olur. Örneğin, bir mürşidin rehberliğinde gerçekleşen fena süreci, geleneksel toplumlarda kabul gören bir manevî yolculukken, modern seküler toplumlarda yabancılaşma veya marjinalleşme olarak algılanabilir.

 

7. Fena ve Mistik Geleneklerin Karşılaştırması

Fena kavramı, aslî manasıyla bütün bir halde insanın varoluşsal birçok meselesine ışık tuttuğundan, mistik geleneklerde de benzer şekillerde ifade edilmektedir.

7.1 Hinduizm’deki Nirvana:
Hinduizm'de Nirvana, benliğin yok oluşu ve mutlak hakikatle birleşme halidir. Fena’ya benzer halde Nirvana da bir "uyanış" ve "kurtuluş" deneyimidir. Ancak Nirvana, daha çok bireyin karmik döngüden kurtulmasıyla ilişkilendirilirken, fena; ilâhî aşk ve tecelli kavramlarına vurgu yapar.

7.2 Hristiyan Mistisizmi ve Kenosis:
Hristiyan mistisizminde kenosis (boşalma), İsa'nın(Hz.) "kendini boşaltarak" insan formuna bürünmesini ifade eder. Bu kavram, fena'daki benliğin ilâhî varlıkta erimesiyle benzerlik taşır. Ancak kenosis daha çok bir tevazu ve fedakârlık eylemi olarak yorumlanırken, fena ontolojik bir dönüşümü vurgular.

Bu karşılaştırmalar, görüldüğü üzere fena kavramının evrensel mistik deneyimlerle olan bağını ortaya koymaktadır.

 

8. Fena'nın Pratikte Uygulanışı

Fena, teorik bir kavram olmanın çok ötesinde, pratik bir süreçtir.

8.1 Tasavvufî Eğitimde Aşamalar:

  1. Nefs Terbiyesi: Sâlik, nefsinin arzularından uzaklaşarak mürşidin rehberliğinde manevî eğitime başlar.
  2. Zikir ve Murakabe: Düzenli zikir ve uygulamadaki derinlikle benlik sınırları aşılmaya çalışılır.
  3. Fena Hâli: Sâlik, ilâhî varlıkta yok oluş deneyimini yaşar.

8.2 Günümüz Deneyimleri:
Modern dünyada fena deneyimi çeşitli hallerde görülebilmektedir. Müslüman bireylerin düşüncede ve ruhta önde gidenlerinin aldığı tasavvufî eğitimin yanı sıra, seküler ve dinî uygulamalardan uzak kişilerde de bu halin, meditasyon ve yoga gibi uygulamalarla da kısmen tecrübe edilebildiği görülebilmektedir. Örneğin, derin meditasyon sırasında yaşanan "benlik kaybı" hissi, fena'nın seküler bir yorumu olarak görülebilir.

Sonuç

Fena kavramı, Vahdet-i Vücut doktrini içinde derin bir metafizik ve pratik anlam taşımaktadır. Psikolojik, sosyolojik ve karşılaştırmalı boyutlarıyla ele alındığında, bu kavramın yalnızca tarihsel bir tasavvufî teori olmadığı, aynı zamanda günümüz insanının manevî arayışlarına cevap verebilecek evrensel bir deneyim olduğu görülmektedir.

 





Kaynakça

1.    1.Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Kabalcı, 2012.

2.    2. Süleyman Ateş, Cüneyd-i Bağdâdî: Hayatı, Eserleri ve Mektupları, İstanbul 1970

3.    3.Ekrem Demirli, İbn Arabî Metafiziği, İstanbul: Sufi Kitap, 2019.

4.    4.Bekir Topaloğlu, “Vahdet-i Vücûd ve Eleştirileri”, MÜİFD, Cilt 25, Sayı 1, 2003.

5.    5.Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara: Akçağ Yayınları, 2009.

6.    6.Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

 


Yorum Gönder

0 Yorumlar