Anlamlı ve akıl-gönül ilişkisinin ortaya çıkardığı bir söz
var ya hani, "Tercüme de tevildir!" diye… Vallahi işin özünü öyle bir
yakalıyor ki, sanki asırlardır süren tartışmalara bir cümleyle mühür vuruyor.
Çünkü bu cümle, Kur’an’ı sadece lafzıyla değil, ruhuyla anlamanın ne kadar
mühim olduğunu anlatıyor bize.
Selefi anlayışın temel zaafı tam da burada başlıyor. Onlar
Kur-an’ı Kerim'i sadece kelime kelime tercüme ederken, arkasındaki hikmeti,
anlam katmanlarını, mecazları, hatta Allah Resûlü’nün (s.a.v.) yaşantısındaki
tefsirle sabit uygulamaları görmezden gelir. “Allah’ın eli” ifadesine mecaz
demek onları rahatsız eder, “İstiva etti” deyince göğe gerçekten oturduğunu
hayal ederler. Halbuki bu, dinin özünü, onun nazil olduğu Arapçayı, o mucize
gibi edebi sanatları, kelamın inceliğini ıskalayan bir bakış açısıdır.
Ehl-i Sünnet vel cemaat bu konuda itidali ve hikmeti
rehber edinmiştir. Kimseyi (hak adına konuşan) kafirlikle suçlamaz.! Tevil de
yani lafzı hakikatten mecaza taşıma ihtiyacı da dinin ruhunu koruma çabasıdır.
Çünkü Allah Teâlâ'nın kelamı, mahlûkatın sınırlı aklına göre (aciz olan) şekillenmez.
Kur’an'da geçen “Yedullah – Allah’ın eli” ifadesi, kudret ve kuvvet anlamında
tevile tâbi tutulur. Neden? Çünkü Allah (c.c.) mahlûka benzemez. Onu insan gibi
düşünmek, akideyi değiştirir, (Allah muhafaza) aciz kılar!
Selefilik akıl karmaşıklığını çok güzel gözler önüne seriyor
günümüzde. “Tevil bid'attır” diyerek, kendileri farkında olmadan akideye bid’at
sokuyorlar! Zira gerçek anlamda anlaşılan ayetler, haşa Allah’ı cisimleştirir.
Halbuki Kur’an’a yaklaşımda ilk adım “leyse kemislihi şey’ – O’nun benzeri
hiçbir şey yoktur” ayetidir (Şûrâ, 11). İşte bu ayet bize bir pusula sunar:
Allah hakkında konuşurken dilimize de aklımıza da dikkat edeceğiz kardeşim!
Peki biz’ce olan bu işin aslı nereden gelir? İmamı Gazzali’den,
Fahreddin Razi’den, İmam Maturidi’den, İmam Eş’ari’den... Bunlar boşuna mı onca
kelam müktesebatı inşa etti? Onlar da mı bilmiyordu Arapçayı? Hayır, aksine!
Onlar hem dili hem dini hem de hikmeti birleştirmiş alimlerdi. Tevili sadece
“söz oyunları” değil, itikadı koruma duvarı olarak gördüler.
Bugün hâlâ bazı selefi çevreler, “Biz sadece Kur’an ve
sünnete döneriz” derken, sünnetin bağlamını, sahabe tecrübesini, tabiinin
yorumlarını, bin yıllık ümmet birikimini devre dışı bırakmaktadır. “Biz araya
kimseyi sokmayız” diyorlar ama aynı anda, Kur’an’ı kendi anladıkları gibi
yorumluyorlar. İşte tam da burada o söz devreye giriyor: Tercüme de
tevildir.
Kur’an’ı çevirmek demek, onu yorumlamaktır! Ve her yorumda
bir niyet, bir zihin arka planı vardır. Bu yüzden Ehl-i Sünnet ne der? Der ki:
“Kur’an tefsirle anlaşılır, anlamı alimlerin rehberliğinde şekillenir. Çünkü
din, keyfi değil, teslimiyetle yürütülen bir emanettir.”
Biz elhamdülillah Ehl-i Sünnetiz(İnşallah Ehli Sünnet vel cemaat
yazımız pek yakında gelecek), çünkü aklı akılsızlaştırmadan iman ederiz.
Tevili inkâr etmekle hikmeti yok saymayız. Selefi bir bakış “sadece
anlam” derken, biz “mana”yı da “hazine”yi de ararız.
Ve şunu unutmayalım ki: Kur’an Allah’ın kelamıdır ama onun
dili bizim zannımız değil, ümmetin mirasıyla anlaşılır. O yüzden, tercüme de
tevildir… Ama doğru ellerde olursa ayrı!
0 Yorumlar