Yobazlık, ne
yazık ki sadece bizim topraklarımızda değil, dünyanın dört bir yanında
karşımıza çıkan evrensel bir sorundur. Bu kelimeyi duyduğumuzda çoğu
zaman dar bir zihin yapısının, tek yönlü düşüncenin ve cehaletin vücut bulmuş
hali gibi bir imgeler aklımıza gelir. Ama şunu fark ettim ki, yobazlık aslında
bir coğrafyanın, bir kültürün meselesi değil, insanın içsel dar
görüşlülüğüyle alakalı bir sorun. Yani, sadece bir toplumun değil, her
birimizin içinde potansiyel olarak var olabilecek bir sorun. Bu da demek oluyor
ki, ne kadar eğitimli, kültürlü veya bilgili olursak olalım, eğer
farklılıkları kabul etme noktasında kalp ve akıl açlığımız yoksa, hep bir
yerlerde bu dar görüşlülüğün peşinden gideriz. Gidildiğini de ne yazık ki
sokağa her indiğimizde görmekteyiz..
Üstadımız, Necip
Fazıl Kısakürek’in bir zamanlar söylediği gibi, "Yobazlık, halk arasında
dini şeriata dayandıran yanlış bir anlayıştır." Evet, bu tanım doğru
olabilir, ama bence biraz daha genişletmeliyiz. Çünkü yobazlık sadece dinle
ilgili değildir; düşüncelerin, kültürlerin, yaşam biçimlerinin ve politikaların
dar bir kalıba sığdırılmasına da yol açar. İnsan bir şeyin doğru olduğuna
karar verdiği anda, onun dışında her şeyi yanlış saymaya başlar. Bu da
insana hem kendini hem de dünyayı daraltan bir bakış açısı kazandırır. Şu an
dünya, her türlü inancı, ideolojiyi tek bir doğruda buluşturmaya çalışan bir
kafa yapısının pençesinde. Hatta maalesef, günümüz dünyasında kendimizi ya da
başkalarını bu dar kalıpların içinde bulabiliyoruz.
Sezai Karakoç
üstadın da dediği gibi, "Yobazlık, bir düşünceyi tek bir doğruya
indirgemek ve o doğruyu tüm evrene dayatmaktır." Burada asıl mesele şu: Ne
kadar katı bir doğruluğa sığdırırsak, o kadar çok insanı dışarıda bırakıyoruz.
Sadece dinle ilgili değil, herhangi bir düşünceyle ilgili de bu geçerli.
Düşünceyi sınırlamak, başkalarının özgürlüklerine sınır koymak demektir.
Bunu hem kendi içimizde hem de toplumda çok fazla görüyoruz. Herkesin doğruyu
ve gerçekliği kendi bakış açısına göre tanımladığı bir dünyada, bunları kabul
etmek yerine her şeyin bir tek doğruya indirilmesi, insanı daha dar bir alanın
içine hapseder.
Ve aslında
bence burada biz de bir parça sorumluyuz. Birçoğumuz bazen kendi doğrularına o
kadar sıkı sarılıyor ki, başkalarının farklılıklarını anlamaktan, dinlemekten
ve kabul etmekten çekiniyoruz. Bunu biraz da toplumsal hayata yansıtarak şu
noktada dile getirmek gerek: Eğer biz de bir fikir ya da inanç sistemine sıkı
sıkıya bağlıysak, başkalarına bakış açımız o kadar daralır. Bu yüzden, üstad Sezai
Karakoç’un söylediği gibi, yobazlık aslında daha çok içsel bir sorundur. Bir
insan, kendi doğrularını kabul etmeye o kadar odaklanmıştır ki, bir başka
insanın, bir başka inanç sisteminin ya da başka bir düşünce biçiminin varlığı,
onun zihninde tehlikeli bir şey haline gelir.
Hatta bizden
geçip Hristiyanlık tarihine de baktığımızda, özellikle Evanjeliklerin içindeki
bazı katı anlayışların toplumsal hayatı nasıl daraltıp kısıtladığını
görebiliriz. Bence, insanların korkularıyla yüzleşmemek için farklılıkları yok
sayma eğilimleri bir şeyleri daha da kötüye götürüyor. Belki de, insanlar arası
farkları kabul etmek, ve o farklılıklarla barış içinde var olabilmek, insanın
en büyük olgunluğa ulaşacağı anıdır. Müslüman olan eski Hristiyanların
metinlerinde bunları rahatlıkla görebilmekteyiz.
Yobazlık,
sadece bir düşüncenin tek doğru olduğu ve diğerlerinin reddedildiği dar bir
alanın varlığına dayalı bir durumdur. Ama her inanç, her düşünce, her ideoloji
insanlık için farklı bir perspektif sunar. Yobazlık, bu farklılıkları görmezden
gelmeye, sadece kendi doğrularını kabul etmeye, başkalarının farklılıklarını
dışlamaya yönelir. İşte bu noktada insan, bir anlamda kendi özgürlüğünden
feragat etmiş olur.
Sonuç olarak,
bence yobazlık, insanın içindeki dar görüşlülüğün, korkuların ve kabuklarının
dışa vurmuş halidir. Ne zaman ki insanlar, farklı düşünceleri, inançları,
kültürleri ve dünyaları kabul etmeye başlarlarsa, o zaman özgürleşirler. Bunu
başarmanın yolu, yalnızca bireysel anlamda değil, toplum olarak da birbirimizi
dinlemek, anlamak ve saygı göstermekle mümkündür. Çünkü farklılıklar,
zenginliktir; dar bir doğruluğa hapsolmuş düşünceler ise insanı zincirler.
MÜSLÜMANIN SAYGI GÖSTEREBİLECEĞİ GÖRÜŞLER
BELLİDİR, GÖSTERMEYECEĞİ, İNSANLIK DIŞI YAHUT İNSANLIĞA ZARAR VERİCİ DÜŞÜNCELER
DE SAYGIYI HAK ETMEMEKTEDİR. TÖLERANS DAHİ GÖSTERİLMEMELİDİR. ANARŞİZMİN
OLUŞACAĞI BİR ZEMİNE İSE ASLA!
0 Yorumlar