Batı Trakya'yı Nasıl Yitirdik? - Murat Şah VURAL

Batı Trakya'yı Nasıl Yitirdik?





Yaklaşık on gündür dedemin rahatsızlığından dolayı hastanede zaman geçiriyorum. Bu zaman diliminde, dedemin oda arkadaşıyla da sohbet etme imkanım oldu. Amcamızın bir Trakyalı olduğunu öğrendikten sonra konuşma tarzıyla da beni süregelen bir düşünmeye soktu. Acaba Batı Trakya’yı nasıl kaybetmiştik? Bu insanlar neden dibimizdeki yerden çok uzakmış gibi bahsediyordu? Yurtdışı mıydı orası? Nasıl da uzaklaştırmışlar bizi, bizden…

Malumunuz, bir tarih kitabı okuduğunuzda bir gerçeği fark edersiniz.. İnsanlık tarihine baktığınızda, bazen kaybettiğimiz şeyler, yıllar sonra hatırlanıp, nasıl bir kayıp olduğunu fark ettiğimiz anlar haline gelir. Birçok toprak parçası, bazen askerî, bazen de siyasal hatalar yüzünden kaybedilir. Ancak kaybolan topraklar, sadece haritada kaybolan bir şekil midir? Yoksa kaybolan bir halkın ve onların haklarının da kaybolması mı demektir? Bugün Osmanlı’nın, yani bizim, topraklarımızdan biri olan Batı Trakya'nın kaybı üzerine konuşalım istiyorum. Çünkü bu kayıp sadece coğrafi bir kayıp değil, Türk milletinin geleceğini etkileyen bir sorumluluğun da unutulmuş olmasıdır.

Osmanlı’nın varisi olan bizler, bu topraklardan da sorumlu olduğumuzu unutmamalıyız. Ne yazık ki, Batı Trakya'daki Türklerin haklarını savunmak ve onları yalnız bırakmamak konusunda zamanında gerekli adımlar atılmadı. Ancak bu eksiklik, sadece hatalı bir politika sonucu değil, aynı zamanda devletin içindeki yanlış yönlendirmelerin, dışarıya karşı etkili ve güçlü bir temsil yapamamanın da bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Batı Trakya'da yaşayan soydaşlarımız, Lozan'dan sonra kaderlerine terk edildi. Bunda yalnızca dış politikamızdaki eksikliklerin değil, aynı zamanda halkın içinde bulunduğu psikolojik durumun da etkisi vardı. Bugün yaşadığımız travmaların, geçmişteki yanlış kararlarla derinleştiğini görmek çok zor olmuyor. Devlet, oradaki halkı duymuyor, ilgisiz kalıyordu. Sanki orası bize ait değilmiş gibi davranılıyordu. İşte, Sovyet örneğini de önümüze koyalım, halkına kulak tıkamış devletlerin sonunu…

 

Ve Lozan Antlaşması'nın da imzalanmasıyla birlikte Batı Trakya'nın Yunanistan’a bırakılması, Türkiye’nin dış politikada yaptığı büyük bir hata olarak görülmektedir. Üstad Kadir Mısıroğlu'nun "Lozan Zafer mi Hezimet mi?" kitabında yer alan bu mevzuu, konuyu çok net bir şekilde özetlemektedir:

"Lozan'da Türk milletinin hakları savunulmadığı gibi, Batı Trakya'daki soydaşlarımızın geleceği de hiçe sayılmıştır. Bu topraklarda yaşayan Türklerin kaderi, bir anlaşma masasında göz ardı edilmiş ve Türk milletinin şanlı geçmişine yakışmayan bir biçimde yalnız bırakılmışlardır. İsmet İnönü ve arkadaşları, Batı Trakya'dan Türklerin varlığını silme noktasına gelen Yunan hükümeti karşısında, ne yazık ki gerekli diplomatik mücadelenin gereğini yerine getirememiştir. Sonuç olarak, Batı Trakya kaybedilmiş ve Türk milleti, kendi evlatlarına, kendi soydaşlarına karşı sorumluluğunu yerine getiremeyen bir devletle karşı karşıya kalmıştır." (Kadir Mısıroğlu, Lozan Zafer mi Hezimet mi?)

 

Bunu dile getirmek gerekirse, tarihsel olarak bu kayıpların sadece askeri bir mağlubiyet değil, aynı zamanda Türk milletinin sorumluluk bilincini kaybetmesinin bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Geçmişte Batı Trakya'da Türklerin varlığı, yalnızca bu toprakları sahiplenen bir toplum olarak değil, aynı zamanda onlara vefa gösteren bir milletin sorumluluğuydu. Ancak, bugüne kadar devam eden bu sorumluluğu taşıyamadık ve Batı Trakya, Yunanistan’a bırakılmakla kalmadı, orada yaşayan soydaşlarımızın birçoğu kültürel, dini ve dilsel olarak yalnız bırakıldılar… ( Bin tane isimle örnek verebiliriz..)

Batı Trakya’yı kaybetmemiz, basit (zaten hiçbiri basit olamaz ama) bir toprak kaybı değil, aynı zamanda bir halkın kaderine kayıtsız kalmanın da bir örneğiydi. Devletin o dönemdeki yanlış politikalardan ötürü Batı Trakya'daki Türklerin, kendi kültürlerini ve kimliklerini koruyabilme imkanları daraldı. Bu, ne yazık ki Batı Trakya’nın kaybını telafi etmenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor. O günden sonra bölgedeki soydaşlarımız, yalnızca coğrafi olarak kaybedilmekle kalmadılar; aynı zamanda kültürel ve sosyal anlamda da bir boşlukla karşı karşıya kaldılar.

 

Ancak bu yazıyı yazarken, sadece geçmişe bakıp karalar bağlamakla kalmak değil, geleceğe dair umutlu olmak gerektiğini de düşünüyorum. Batı Trakya’nın kaybını bir hatadan çok, hataların devam ettirilmesi olarak görmek gerekir. O dönemki liderlerin yanlışlıkları, bugün bile bizim üzerimizdeki etkisini sürdürüyor. Fakat bugün Türk milleti olarak sorumluluğumuzu bilerek, bu kayıpları telafi etme noktasında daha dikkatli olmamız, başkalarının acıları üzerinden kendimizi düzeltmeye yönelik bir yol çizmeye başlamamız gerektiğini unutmamalıyız.

Batı Trakya'nın kaybı, yalnızca bir zamanlar kaybettiğimiz topraklarla ilgili bir hikaye değil, aynı zamanda unutulan sorumluluklarımızın bir göstergesi. Bu kaybı, Türk milletinin geleceği için bir ders olarak almak, gelecekte benzer hataları yapmamak için akılcı bir adım atmak gerektiğini unutmamalıyız. Bu sorumluluğu taşımak, yalnızca Batı Trakya'da yaşayan soydaşlarımız için değil, tüm Türk milleti için anlamlı olacaktır.

Kalın Sağlıcakla...

Yorum Gönder

0 Yorumlar