Spinoza: ‘’Tanrı Her Yerdedir!’’ - Murat Şah VURAL

Spinoza: ‘’Tanrı Her Yerdedir!’’

 

 

Metafizik mevzuumuza bir başka pencereden zenginlik kazandırabilmek adına, bugün Spinoza’yı konuşacağız. Vahdet-i Vücud ve Vahdet-i Şuhud’umuzla kıyaslamayı ise siz değerli okuyucularımıza bırakıyorum.

 

Aslında bizim çerçevemizden bakmak isteyen, biz’ce düşünenler için; Spinoza'yı anlamanın en iyi yolu, onun Tanrı anlayışına bakmaktan geçiyor. Spinoza, Tanrı'yı bildiğimiz şekilde bir yaratıcı ya da dışarıdan müdahale eden bir varlık olarak görmüyordu! Onun Tanrı anlayışı, doğa ile özdeşti. Tanrı, sadece doğada var olan her şeyin özü, her şeyin temeliydi. Hatta Spinoza, "Deus Sive Natura" dediği zaman, Tanrı ve doğayı birbirinin yerine kullanıyor. Kısacası, Tanrı, her şeyin kendisidir. Bir çiçek, bir kuş, bir insan... Hepsi Tanrı’nın farklı şekillerdeki tezahürleridir.

Bu, o dönemde dini dogmalara karşı ciddi bir başkaldırıydı. Çünkü Spinoza, Tanrı'nın kişisel bir varlık olmadığı, evrende her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu bir anlayışı savunuyordu. Bu bakış açısının, hem dini hem de felsefi düşünceyi ciddi şekilde sarsmış olduğunu söylemek istesek, pek de abartmış olmayacağız.

 

Spinoza'nın bu devrimci düşüncesinde bir başka dikkat çekici şey ise, determinist olması. Yani, o, evrende olan her şeyin aslında önceden belirli olduğuna inanıyordu. Her şey, doğanın yasalarına göre işliyor. İnsanlar da bu yasaların bir parçası. Bizim düşüncelerimiz, duygularımız, eylemlerimiz de bu yasalar tarafından belirleniyor.

Peki, burada özgürlük nerede? Diyecek olursanız: Spinoza'ya göre özgürlük, ‘doğa yasalarıyla uyum içinde yaşamak’ demek. Yani, özgür olmak için doğayı, evreni ve kendimizi anlamalıyız. İnsanlar genellikle duygularına göre hareket eder, ama eğer akıllarını kullanırlarsa, doğanın yasalarını ve kendi doğalarını daha iyi anlarlar. O zaman, gerçekten özgürleşirler. Bu, Spinoza'nın "özgürlük" anlayışıdır ve oldukça derindir. Özgürlük, bir tür bilgelik ve akıl yoluyla kazanılır! Gördüğümüz gibi, bugün tanımladığımız yahut tanımladığımızı sandığımız ‘özgürlük’ kavramı, bu meşrebe göre birtakım uzaklıklar içermektedir.

 

Spinoza, aynı zamanda etik üzerine de derinlemesine düşünmüş bir filozoftur. Onun ahlaki anlayışında, doğaya uygun yaşamak çok önemli bir yer tutar. İnsanlar, doğa yasalarına uygun bir şekilde yaşadıklarında, gerçek mutluluğa ulaşırlar. Çünkü doğayla uyum içinde olmak, insanın hem içsel huzurunu hem de toplumla olan ilişkisini dengeler. Utiliteryanizm’le bunu açıklayacak olsaydık, ne hoş olurdu…

Fakat yine aynı Spinoza, insanların aslında duygusal varlıklar olduklarını da kabul eder. Ancak, duygularımız bazen bizi yanlış yönlendirebilir. Bu nedenle, akıl her zaman ön planda olmalıdır. İnsanlar, duygularına kapılmadan, akıllıca hareket ederse, kendi iç huzurlarını bulabilirler. Bu da, Spinoza'nın etik anlayışının temelini oluşturur: ‘’Akıl ve doğa ile uyum’’

 

Peki onun tanrı fikrine bakacak olursak,

Spinoza'nın en radikal görüşlerinden biri, dini dogmalara karşı olan tutumudur. O, Tanrı'nın insanın yarattığı bir figür olmadığını savunur. Yani, Tanrı, insanın yarattığı bir fikir değildir. Spinoza, Tanrı'yı sadece bir inanç değil, doğanın kendisi olarak görür. Bu da onu, dönemin dinî otoriteleriyle karşı karşıya getirmiştir. Ancak Spinoza'nın bakış açısı, dogmaların ötesine geçmeye ve insanları daha özgür bir düşünceye davet etmeye yöneliktir.

Bugün Spinoza'nın felsefesi hala neden bu kadar önemli? Sorusunu değerlendirmek için evvela sonuca değil sürece bakmalıyız. Çünkü panteizm (Tanrı'nın doğayla özdeşliği) ve determinizm gibi fikirleri, hala modern felsefi tartışmaların merkezinde yer aldığını görebiliriz.

Yahudi olduğunu unutmadan eklemeli: Spinoza, aynı zamanda laiklik ve özgür düşünce gibi kavramların gelişimine de büyük katkı sağlamıştır. Onun dini eleştirisi, modern dünyada sekülerleşme ve bilimsel düşüncenin yaygınlaşmasında önemli bir rol oynamıştır.

 

Son söz:

İnsanoğlu, var olduğu günden bu yana; kendine ait fikirleri bir başka kılıfla aynı usule sokmak hedefli hareket etmiştir. Dünya ve ahiret mutluluğu aramak, bu hareketin en olağan halidir. Görülüyor ki, akleden, gönlüne söz geçirebilen her varlık için bir gerçek vardır. Bu, her ne taraftan bakılırsa bakılsın rasyoneldir. Bir adım, bir söz, yahut zulme başkaldırı olarak yorumlanması da onun realitesini açıkça gözler önüne sermektedir. Bu düşünce zenginliğini kazanabilmek, heybemizin boş kalmaması adına önemli ve değerlidir. Metafizik serimizle devam edeceğiz inşallah.

Kalın Sağlıcakla…

Yorum Gönder

0 Yorumlar