İki bilim adamı karşılıklı konuşurlarken genelde
birbirlerini anlamazlar. İki Felsefecinin konuşması da böyledir. Fakat
birbirlerine olan saygılarından ‘anlıyormuş gibi’ yapar, saygı duyarlar
birbirlerine.
Bugünse, konu din olduğunda; herkesin alim veyahut da allame
olduğu görülebilmektedir. Kimse kimseyi anlamaz ama anlıyormuş gibi yapar.
Üstelik bu konuda allame olmanız için yalnızca kıraathanede çay içmeniz bile
yeterli olabilmekte!
Bugün bir şey yapacağız
sizinle, bu ele alacağımız TASAVVUF ve TARİKAT hususunu hem ahlak normatifleri
üzerinden, hem de kitlesel bir değer olarak ve son olaraksa etki gücü üzerinden
konuşacağız. Umarım, ‘anlıyormuş gibi’ değil de gerçekten bir değer
kazanabilmek adına hep birlikte anlarız.
Ahlak normatifleri dediğimiz konuyu halka indirgemek
istiyorsak bunu ancak örneklerle anlatabiliriz. (dileyenlere ayrı ayrı
günümüzdeki temsilcilerini ve eserlerini de iletebilirim.)
Nedir bunlar?
1-Faydacı ahlak, ki
buna utiliteryanizm denir. Utiliteryanizm, sonuca bakar. Yani bir şey yaptığınızda
eğer ki çok fazla insan da sizinle beraber bu yoldaysa ve bu insanlar da
mutluysa, o zaman faydayı en üst düzeyde hissedersiniz. Hatta Fıkhımızda da bunun
benzerî karşılığı ‘maslahat’ tır. Bu ahlakın da elbet zayıf yönünü ele
almalıyız ki bu da şudur: Özellikle ülkemizde ‘koyun sürüsü’ tasviri yapılır
hatta. Ne kadar doğru olur bilmiyorum ama. Yani nedir husus? Genel bir fayda sağlanıyorsa ahlaki açıdan
yanlış görülecek eylemlerin de haklı görülmesi. Zaten toplumda gördüğünüz
birçok hatanın bundan kaynaklandığını görüyoruz, o yüzden pek de örnek vermeye
gerek yoktur diye düşünüyorum. 😊
2-Görev
ahlakı, yani deontolojik ahlak. Çoğunlukla ödev ahlakı olarak da bilinir. Burada yine
bildiğiniz üzere husus şudur: Görevler vardır, yapılması gerekir. Yani
yaptığınız iş doğru da olsa yanlış da olsa önceden bir göreviniz varsa bu
yapılmalıdır. İstisnalar tanınmaz. İşte örnek verelim, yalan söylemek kötüdür,
hırsızlık yapmak yanlıştır yani. Bu kadar.
3-Erdem
Ahlakı. Ki bu özellikle bizim toplumun bence şahdamarıdır. Yani nedir konu,
yapılacak işin sonuçları veyahut kurallarından ziyade kişinin karakterine
odaklanır. En iyi iş erdemli bir karakterden kaynaklanır. Mesela, okulda yanlış
yapan bir öğrenciye, öğretmeni sert bir şekilde ‘sen mi yaptın?’ diye sorsa da
öğrencisinin yalan söylemeden ‘ben yaptım.’ Diyebilmesi. Öğretmen bu
davranışından dolayı yani yalan söylemediğinden öğrencisini çoğunlukla affeder.
Ahlak
normatiflerinden anlayacağımız nedir peki? Kazanılmış bir netlik, insan için
vazgeçilmez bir noktadır. Bir değer yargısı etrafında çerçevelenmiş her şeyi eşrefi
mahlukat olarak çok severiz. Ve yalnız bir kez geleceğimiz bu hayatta,
görevlerimizi yerine getirip ölmek isteriz hepimiz (tamam en azından çoğunluğumuz
😊) öyleyse
ülkemiz gibi Müslüman olan bir toplumda veyahut dünyanın herhangi bir yerinde huzurlu
bir ortamda yaşayabilmek için bu etik kurallara uymalıyız da diyebiliriz.
*
Oturgaçlıgötürgeç
tabirini hiç duydunuz mu? Günümüzdeki otobüslerin bir önceki ismi buydu(!). İşte
tıpkı bu örnek gibi, insanların bir isim koymasıyla değil, madden veyahut manen
var olan bir olayın; varlığını dikkate almalıyız. Bunu yaptığımızdaysa bugün
tasavvuf olarak atfedilen şeyin aslında Hz.Ebubekir’in(ra), hulefai raşidinin (ra)
yaptığı davranışların da olduğunu görebiliriz. Tasavvufun ne muntazam bir ‘teslimiyet’
örneği olduğuna kanaat getiririz. Öyleyse gelin biz ‘bildiğimiz tasavvufu değil,
öğrenmediğimiz tasavvufu’ konuşalım. Çünkü toplumda konuşulan tasavvuf, haşa,
şirkmiş! Ne edepsizce bir yaklaşım türü! Gerçek Hristiyanlara, Yahudilere yani
gerçek şirk koşanlara yaklaşım tarzı dahi bundan daha yumuşak oluyor! Bilmiyorlar
ki, şeriatsız tasavvuf olmaz. Bilmiyorlar ki, Kur’ansız, sünnetsiz tasavvuf
olmaz. Allah’a teslim olmadan tasavvuf olmaz. Ne konuşuluyor bir de? Tasavvuf uzak
doğu dinlerinden geliyormuş. Yahu, tekrar söylüyorum tasavvuf ismen yeni
olabilir ama bu isimden öncesinin adı da bugün tasavvuf olarak bilinendi. Ha! Elbette
oradan beslenen tasavvuf yolları vardır ama beslenmeyen yolları neden tıkıyoruz?
Tek tip tasavvuf yoktur, tasavvuf bir disiplindir. Ve Kuran ve sünnetten beslenerek
erdemli insan yetiştirmeye çabalar. Hani yukarıda bahsettiğimiz normatifler
üzerinden…
Bir de
atladığımız husus, tasavvuf tabiri dendiğinde direkt bir şeyhe bağlanma akıllara
geliyor. Böyle bir şey de yoktur. Yani tarikatlardan da önce tasavvuf
olduğundan dolayı mantıken de yoktur. Ha! Elbette bir şeyh olsa iyi olur. (terbiyeci
anlamında. Günümüzdeki hayat koçu, psikolog gibi düşünelim. Ve unutmayalım sadece
iyi yaşam koçu, iyi psikolog olmadığı gibi bütün şeyhler iyidir denemeyebilir,
kötüleri de vardır.) Olmasa da olur mu? Olur. Ama zor olur.
Mesela A sufisi, ‘sapık’
bir kelam etti diyelim. Bu neden A’yı değil de direkt tasavvufu kötülemeyi
gerektirir ki? Aynı şeyi Müslümana bakıp İslam’ı eleştirenler de yapıyor zaten..
*
Allah resulünün(sav)
tebliğ metodu neydi? Sadece dinin kurallarını emredip geri mi çekiliyordu? İnsanlar
hukukla değil, insaniyet, psikoloji ve felsefe ile kazanılmadı mı? İnsan
yetiştirmeyle ilgilenen yeni bir yol yok mu? Var… Tasavvuf 😊
Bugün tasavvufun veyahut o yolda ilerleyen
gerçek bir teslimiyet eseri sağlayan binlerce yol bulunmaktadır. Bir hocanın
dizinin dibine oturup da iki kelam etmeyen ne bilsin o muhabbeti ? 😊
Elbette
zorunda değiliz.
Müslümanlar olarak bu yolları tercih etmeyebiliriz. Yeni disiplin arayışlarına
girebiliriz. Girdik de zaten, toplumumuzdaki psikolojik sıkıntılar, depresyon
ve bunalımlar, yalnızlık etkileri… ne muazzam sonuçlar getirmiş bize bu
kalıpsız ilerlemeye çalışmamız? Nasıl ki su konduğu kabın şeklini alırsa, insan
da öyledir. Bırakalım kendimizi zikir meclislerine. Bırakalım şu bedenlerimiz
bir daha içten bir Allah! Diye haykırsın.
Çekinmeden
sorun yahu kendinize, en son ne zaman ALLAH! diye haykırdınız? Onun resulü için ne zaman
salavatlar getirdiniz? Daha fazla zorlamadan şu teslimiyet havuzlarına iyi yönlerinden
bakmaya çalışalım artık. Yanlışa yanlış, doğruya doğru diyebilelim. Unutmayalım
ki tasavvuf bir disiplindir. Şeriatın, Kur’anın, Sünnetin ve bunların gölgelediklerinin
hepsini kapsar. Bunlar olmadan da ne tasavvuf olur, ne Müslüman!
Kalın
sağlıcakla 😊
0 Yorumlar