TASAVVUF! - Murat Şah VURAL

TASAVVUF!

 

İki bilim adamı karşılıklı konuşurlarken genelde birbirlerini anlamazlar. İki Felsefecinin konuşması da böyledir. Fakat birbirlerine olan saygılarından ‘anlıyormuş gibi’ yapar, saygı duyarlar birbirlerine.

Bugünse, konu din olduğunda; herkesin alim veyahut da allame olduğu görülebilmektedir. Kimse kimseyi anlamaz ama anlıyormuş gibi yapar. Üstelik bu konuda allame olmanız için yalnızca kıraathanede çay içmeniz bile yeterli olabilmekte!

 Bugün bir şey yapacağız sizinle, bu ele alacağımız TASAVVUF ve TARİKAT hususunu hem ahlak normatifleri üzerinden, hem de kitlesel bir değer olarak ve son olaraksa etki gücü üzerinden konuşacağız. Umarım, ‘anlıyormuş gibi’ değil de gerçekten bir değer kazanabilmek adına hep birlikte anlarız.

 

Ahlak normatifleri dediğimiz konuyu halka indirgemek istiyorsak bunu ancak örneklerle anlatabiliriz. (dileyenlere ayrı ayrı günümüzdeki temsilcilerini ve eserlerini de iletebilirim.)

Nedir bunlar?

 1-Faydacı ahlak, ki buna utiliteryanizm denir. Utiliteryanizm, sonuca bakar. Yani bir şey yaptığınızda eğer ki çok fazla insan da sizinle beraber bu yoldaysa ve bu insanlar da mutluysa, o zaman faydayı en üst düzeyde hissedersiniz. Hatta Fıkhımızda da bunun benzerî karşılığı ‘maslahat’ tır. Bu ahlakın da elbet zayıf yönünü ele almalıyız ki bu da şudur: Özellikle ülkemizde ‘koyun sürüsü’ tasviri yapılır hatta. Ne kadar doğru olur bilmiyorum ama. Yani nedir husus?  Genel bir fayda sağlanıyorsa ahlaki açıdan yanlış görülecek eylemlerin de haklı görülmesi. Zaten toplumda gördüğünüz birçok hatanın bundan kaynaklandığını görüyoruz, o yüzden pek de örnek vermeye gerek yoktur diye düşünüyorum. 😊

2-Görev ahlakı, yani deontolojik ahlak. Çoğunlukla ödev ahlakı olarak da bilinir. Burada yine bildiğiniz üzere husus şudur: Görevler vardır, yapılması gerekir. Yani yaptığınız iş doğru da olsa yanlış da olsa önceden bir göreviniz varsa bu yapılmalıdır. İstisnalar tanınmaz. İşte örnek verelim, yalan söylemek kötüdür, hırsızlık yapmak yanlıştır yani. Bu kadar.

3-Erdem Ahlakı. Ki bu özellikle bizim toplumun bence şahdamarıdır. Yani nedir konu, yapılacak işin sonuçları veyahut kurallarından ziyade kişinin karakterine odaklanır. En iyi iş erdemli bir karakterden kaynaklanır. Mesela, okulda yanlış yapan bir öğrenciye, öğretmeni sert bir şekilde ‘sen mi yaptın?’ diye sorsa da öğrencisinin yalan söylemeden ‘ben yaptım.’ Diyebilmesi. Öğretmen bu davranışından dolayı yani yalan söylemediğinden öğrencisini çoğunlukla affeder.

 

Ahlak normatiflerinden anlayacağımız nedir peki? Kazanılmış bir netlik, insan için vazgeçilmez bir noktadır. Bir değer yargısı etrafında çerçevelenmiş her şeyi eşrefi mahlukat olarak çok severiz. Ve yalnız bir kez geleceğimiz bu hayatta, görevlerimizi yerine getirip ölmek isteriz hepimiz (tamam en azından çoğunluğumuz 😊)  öyleyse ülkemiz gibi Müslüman olan bir toplumda veyahut dünyanın herhangi bir yerinde huzurlu bir ortamda yaşayabilmek için bu etik kurallara uymalıyız da diyebiliriz.

*

 

Oturgaçlıgötürgeç tabirini hiç duydunuz mu? Günümüzdeki otobüslerin bir önceki ismi buydu(!). İşte tıpkı bu örnek gibi, insanların bir isim koymasıyla değil, madden veyahut manen var olan bir olayın; varlığını dikkate almalıyız. Bunu yaptığımızdaysa bugün tasavvuf olarak atfedilen şeyin aslında Hz.Ebubekir’in(ra), hulefai raşidinin (ra) yaptığı davranışların da olduğunu görebiliriz. Tasavvufun ne muntazam bir ‘teslimiyet’ örneği olduğuna kanaat getiririz. Öyleyse gelin biz ‘bildiğimiz tasavvufu değil, öğrenmediğimiz tasavvufu’ konuşalım. Çünkü toplumda konuşulan tasavvuf, haşa, şirkmiş! Ne edepsizce bir yaklaşım türü! Gerçek Hristiyanlara, Yahudilere yani gerçek şirk koşanlara yaklaşım tarzı dahi bundan daha yumuşak oluyor! Bilmiyorlar ki, şeriatsız tasavvuf olmaz. Bilmiyorlar ki, Kur’ansız, sünnetsiz tasavvuf olmaz. Allah’a teslim olmadan tasavvuf olmaz. Ne konuşuluyor bir de? Tasavvuf uzak doğu dinlerinden geliyormuş. Yahu, tekrar söylüyorum tasavvuf ismen yeni olabilir ama bu isimden öncesinin adı da bugün tasavvuf olarak bilinendi. Ha! Elbette oradan beslenen tasavvuf yolları vardır ama beslenmeyen yolları neden tıkıyoruz? Tek tip tasavvuf yoktur, tasavvuf bir disiplindir. Ve Kuran ve sünnetten beslenerek erdemli insan yetiştirmeye çabalar. Hani yukarıda bahsettiğimiz normatifler üzerinden…

Bir de atladığımız husus, tasavvuf tabiri dendiğinde direkt bir şeyhe bağlanma akıllara geliyor. Böyle bir şey de yoktur. Yani tarikatlardan da önce tasavvuf olduğundan dolayı mantıken de yoktur. Ha! Elbette bir şeyh olsa iyi olur. (terbiyeci anlamında. Günümüzdeki hayat koçu, psikolog gibi düşünelim. Ve unutmayalım sadece iyi yaşam koçu, iyi psikolog olmadığı gibi bütün şeyhler iyidir denemeyebilir, kötüleri de vardır.) Olmasa da olur mu? Olur. Ama zor olur.

Mesela A sufisi, ‘sapık’ bir kelam etti diyelim. Bu neden A’yı değil de direkt tasavvufu kötülemeyi gerektirir ki? Aynı şeyi Müslümana bakıp İslam’ı eleştirenler de yapıyor zaten..

*

Allah resulünün(sav) tebliğ metodu neydi? Sadece dinin kurallarını emredip geri mi çekiliyordu? İnsanlar hukukla değil, insaniyet, psikoloji ve felsefe ile kazanılmadı mı? İnsan yetiştirmeyle ilgilenen yeni bir yol yok mu? Var… Tasavvuf 😊

 Bugün tasavvufun veyahut o yolda ilerleyen gerçek bir teslimiyet eseri sağlayan binlerce yol bulunmaktadır. Bir hocanın dizinin dibine oturup da iki kelam etmeyen ne bilsin o muhabbeti ? 😊

Elbette zorunda değiliz. Müslümanlar olarak bu yolları tercih etmeyebiliriz. Yeni disiplin arayışlarına girebiliriz. Girdik de zaten, toplumumuzdaki psikolojik sıkıntılar, depresyon ve bunalımlar, yalnızlık etkileri… ne muazzam sonuçlar getirmiş bize bu kalıpsız ilerlemeye çalışmamız? Nasıl ki su konduğu kabın şeklini alırsa, insan da öyledir. Bırakalım kendimizi zikir meclislerine. Bırakalım şu bedenlerimiz bir daha içten bir Allah! Diye haykırsın.

Çekinmeden sorun yahu kendinize, en son ne zaman ALLAH!  diye haykırdınız? Onun resulü için ne zaman salavatlar getirdiniz? Daha fazla zorlamadan şu teslimiyet havuzlarına iyi yönlerinden bakmaya çalışalım artık. Yanlışa yanlış, doğruya doğru diyebilelim. Unutmayalım ki tasavvuf bir disiplindir. Şeriatın, Kur’anın, Sünnetin ve bunların gölgelediklerinin hepsini kapsar. Bunlar olmadan da ne tasavvuf olur, ne Müslüman!

 

Kalın sağlıcakla 😊

 

 

 

 

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar