Tanrı Varsa Filistin Niye? - Murat Şah VURAL

Tanrı Varsa Filistin Niye?

 




        Var olanlar arasındaki en mükemmel ve olası olan şu yaşamımızda, her gün yeni bir zulmete uyandığımız gerçeğini bir an dahi aklımızdan çıkarmayarak gördüğümüz bu düzene her ne kadar ‘modern dünya, muntazam çark veyahut muasır medeniyetler seviyesine çıkan insanlık’ dense de her ne denirse densin, Anadolu insanının zihninde bu yaşanan, ahir zamandır..

Ahir zaman da, bilirsiniz, kötü yaşantılarıyla ön plana çıkan ve insanı her daim daraltan özelliklere sahiptir hani. Mutlak sona her yaklaşılan adımın daha da kötüleşeceği, her yeni gelişmenin bir öncekinin daha kötüsü olacağından bugünün iyisi olacağı sunulur ve bilinir. Alışmak denen hastalığa yakalandıktan sonra insanoğlu için binbir false analogy çıkarılsa da hiçbir fayda etmez artık, her şeye olur etmiştir. Bu analojileri zenginleştirmek için şunu diyebiliriz:

  •        Filistin’deki zulme sessiz kalan zalimdir,
  •         Müslümanlar sessiz kalıyorlar,
  •         Öyleyse bütün Müslümanlar zalimdir.

Evet, önceleri bu tabirleri duyunca insanlar ‘’olur mu yahu bu nasıl söz!’’ diyerek irkilirdi. Şimdi ise söylediğimiz gibi, alışmak elemine tutulmuş insanoğlu her şeye ‘’doğrudur’’ diyebiliyor. Farkındaysanız, günümüz insanı, sözü bir başkasına atıldıktan sonra ne olursa olsun yahut hep birlikte yapılıyorsa sorun yok mantığı düzlemiyle hareket ediyor. Sosyologlar bunu nasıl araştırmaz anlayabilmiş değilim. Yani eğer herhangi bir yerde bir zulüm varsa, önceleri bu topraklarda tepki gösterilir harekete geçilirdi. Hani bir kadına şiddet uygulandığını gören halk şiddeti uygulayanın üzerine giderdi bilirsiniz, şimdileri ‘aman bana dokunmasın da ne olursa olsun!’ zihniyetiyle bir yaşam sürmekte. Ve bunu da çevresindeki üç beş kendi gibisine böbürlenerek ‘’şerefimle yaşadım’’ diyerek taçlandırmaktadır.

Bu işin biraz daha ötesinde ise ‘’Yau ben inanmışım ki Allah vardır, ee bu zulmü de görüyor, yav niye engellemiyor gardeşim’’ zihniyeti şu an günümüzün en büyük düşüncelerinden bir tanesi olmuş durumdadır. Öyleyse bu cümleyi biraz dikkate alıp, ‘’eşrefi mahlukata’’ sunmak gerekir. Buyurun başlayalım…

Bu âna kadar okumuş olduğunuz girizgah, asli unsurda kötülük problemine götüren bir kılavuzdu. Kötülük problemi de hepimizin bildiği üzere, felsefenin özellikle de din felsefesinin temel başlıklarından bir tanesidir. Yani yukarıda yazdığım en temel düzlemdeki soru olan ‘’madem Allah var o zaman niye engellemiyor?’’ sorusu binlerce filozofun çalışma ve çatışma alanını oluşturmaktadır. Uzaktan çok basit bir soru olarak görünen bu soru,  başlıca birkaç sorunu da beraberinde getirmektedir. Bu sorunlardan birkaçına bakacak olursak;

-Tanrı tanımı (Epistemolojik eksiklikler problemi başlıca) ve ontoloji,

- Mümkün Dünyalar Teorisi,

-Kesb Teorisi.

Bu sorunları açıklayalım:

 Öncelikle tanrının tanımı; her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, mutlak iyi, her şeyi yoktan var eden .. gibi sıfatlarla yapılır. Burada da yine insanoğlunun kendi acziyetinden doğan birtakım sorular meydana gelir ki, ‘’tanrı insanın geleceğini biliyorsa onun özgürlüğünü kısıtlıyor mudur?’’ soruları da meydana gelir. Determinist evren bunu açıklamaktadır. Bugünkü konumuzla bağlantısı olmadığından bu ‘’tanrı ve insan özgürlüğü’’ konusunu basit bir örnek bırakarak daha sonraki yazımıza bırakıyorum inşallah:

 Bazı filozoflar, Tanrı'nın varlığı ile insan özgürlüğünün birbiriyle çelişmediğini ileri sürerler. Bu yaklaşım, özellikle uyumculuk (compatibilism) adı verilen bir felsefi görüşle ilişkilendirilir. Temel argümanları şunlardır:

Tanrı'nın bilgisi, insan özgürlüğünü etkilemez: Tanrı'nın gelecekte ne olacağını biliyor olması, insanların özgürce seçim yapmadığı anlamına gelmez. Çok Basit bir örnek vereyim, bir öğretmenin öğrencisinin sınavda başarısız olacağını tahmin etmesi, öğrencinin başarısız olma kararını etkilediği anlamına gelmez. Benzer şekilde, Tanrı'nın bilgisi de insanın seçimlerini zorunlu kılmaz.

 

Mümkün Dünyalar teorisine bakacak olursak, Leibniz’e göre yaşadığımız bu dünya ‘’olabilecek dünyalar arasında en mükemmelidir’’ genel kabul de bu yöndedir. Daha iyisi yahut kötüsü zikredilmez.

Ve son olarak,

İmam Gazâlî’nin (h.z) insanın özgürlüğü ve sorumluluğu konusundaki temel yaklaşımı, Kesb teorisidir. Bu teoriye göre:

  • İnsan, iradi eylemlerini seçebilir; yani bir şey yapmaya karar verme yetisine sahiptir.
  • Ancak, bu eylemleri gerçekleştiren güç, Tanrı’dan gelir. Yani insanın iradesi, Tanrı’nın yarattığı bir güç ile desteklenir.
  • Bu durumda insan, kendi seçimlerinden dolayı sorumludur, çünkü seçme iradesi kendisine aittir. Ancak bu seçimler, Tanrı’nın yaratmasıyla gerçekleşir.

 

Şunu da dile getirmekte fayda var, artık iş teorik düzlemden çıkmıştır!  Filistin’de yaşanan zulüm, kötülük problemini soyut bir tartışmadan çıkarıp insanlığın kalbine taşınması gerekir düzleme taşımıştır (kalbi kaldıysa). Çocukların ölümü, sivillerin zorla yerinden edilmesi, temel insan haklarının sistematik biçimde ihlali… Bunların hepsi, kötülüğün en somut tezahürleridir.

Bu yazının asli başlığı Teodise’dir. Teodise, yani  özgür irade savunmasıdır. Kötülüğün aslında insanın kendi seçimlerinin bir sonucu olduğunu bizlere söyler. Filistin’deki zulüm de zalimlerin tercihidir; Tanrı insanı özgür yaratmış, bu nedenle onun fiillerine doğrudan müdahale etmemiştir. (Burada Kesb Teorisi devreye girecek.)

Bu noktada önemli olan şudur: Filistin’deki zulüm, kötülük problemini yalnızca “Tanrı neden izin veriyor?” sorusuna indirgeyemez. Asıl mesele, insanın sorumluluğudur. Zira kötülüğün varlığı, aynı zamanda iyiliği seçme ve zulme karşı durma çağrısıdır. Belki de kötülük probleminin gerçek çözümü, metafizik değil, ahlakidir???

Yani mesele sadece Tanrı’ya yöneltilen bir itiraz mı acaba? Yoksa en basiti mi bu? Yine sorumluluğundan kaçınan günümüz insanı!!? Asıl mesele, bizim sessizliğimizdir. Belki de kötülük probleminin cevabı Tanrı’da değil, insanlığın (kaldıysa)vicdanında saklıdır? Çünkü zulmün sürmesi sadece zalimin gücünden değil, çoğu zaman mazlumun yanında durmayanların suskunluğundan olmamış mıdır?

Evet, ilahi adalet vardır. Tarih boyunca nice zalimler gelip geçmiş, hepsi birer ibret vesikası olarak yok olup gitmiştir. Ama unutmamak gerekir ki, Tanrı zulmü sona erdirmek için gökten melekler indirmedi; bu görevi bize, insanlara, sana bana verdi.

O yüzden Filistin’deki zulüm, aslında bir imtihan sorusudur!
Allah bize şunu soruyor:
“Sen kötülüğün karşısında nerede duruyorsun?”

Kötülük problemi sadece Tanrı’ya sorulacak bir felsefi bilmece değil; bizim vicdanımıza sorulan bir ahlaki sınavdır. Ve biz de cevabı çoktan biliyoruz: Zalimin yanında susmak, kötülüğe ortak olmaktır!

Sessiz kalmaya devam edip Allah’ı sorgulamaya devam mı Müslüman?

Kalın Sağlıcakla.

Yorum Gönder

0 Yorumlar